15

12.1K 401 90
                                    

Kalbim kâğıttan bir gemi misali... Her an batacacağı günü bekliyor.

*********

Kalp ritmim tavan yaparken üzerime atılan kadının sözlerini duymuyordum bile.

"Allah seni kahretsin. Hepsi senin suçun...." Buketdi bu. Mert'in nişanlısıydı. Kulaklarım uğurlarken aklımda Mert'in sedyede yatan yara bere içindeki suratı vardı. Allahım bu bir kabus olmalıydı. Savaş Merve'yi üzerimden alırken bir eliyle beni tokatlıyordu. Farkındaydım. Ama cevap veremiyordum. Şok olmuş bir suratla bakıyor olmalıydım. Savaş sonunda beni sarsarak sağlam bir tokat geçirdiğinde kendime gelmiştim.

"Kendine gel Ömür!" Sonunda ağzımdan

"Tamam iyim." cümlesi çıktığında Savaş derin bir nefes vermişti. Sanırım bir dönemde olduğum gibi olacağımdan korkuyordu. O işkence gibi olan zamanlara dönmekten korkmuştu. O karanlık zamana dönmezdim. Hayatımın en berbat günlerine geri dönmezdim.

Hastaneden içeri girdiğimde Buket deli gibi ağlıyordu. Yanında bir kadın vardı. İlk defa görüyordum. Bakışları beni bulduğunda öyle bir nefretle bakmıştı ki suratıma... Hayatımda gördüğüm en nefret dolu bakıştı bu . Mert'in neyiydi bu kadın? Benden büyüktü ama yaşlı değildi. Mert'in yaşlarında gibiydi. Ve ona benziyordu.

Adımlarım o tarafa giderken Savaş kolumu tutarak beni çekmişti.

"Buraya benim için geldik Ömür." Bu adam deli miydi? Mert'in durumunu öğrenmeme engel olabileceğini düşünmüyordu değil mi? Çünkü bunu yapabilmesi imkânsızdı. Kolumu sertçe çekip

"Saçmalama Savaş. Durumunu öğrenmem gerek!"Savaş'ın bakışları bir ok misali gözlerimi bulurken kendimi çaresiz hissetmiştim. Her ne kadar bu durumdan nefret de etsem şu an Savaş'a karşı çıkamazdım. Çünkü ben onunla evliyken başka bir adamın başında ağlayamazdım. Ama bu çok acıydı. Bir yanda aşık olduğum adam dururken diğer tarafta beni mahkum eden adam vardı. Ve ben mahkumiyeti seçmeye mahkumdum. Biliyor musunuz bu mahkum olmaktan daha acıydı. Çok daha acı.

Keskindi bir kere. En az aşk kadar keskin.

Hiç bir şekilde taviz vermeyen bakışlar eşliğinde ve kan ağlayan kalbimle uzaklaştık oradan. Doktor Savaş'ın elini sararken ben ağlıyordum. Saklamaya çalışmadan yapıyordum. Çünkü istesemde beceremezdim. Mert orada o halde yatarken ben Savaş ile eve gitmek zorundaydım. İyide ben Mert'e aşıktım. Aşık. Ah benim salak kafam bir türlü kendime aşık olduğun kişiyle değil kaderin olan kişiyle yaşarsın kuralını benimsetemiyordum. Akılsız kafam ve yaralı kalbim bir türlü anlamıyordu bazı şeyleri. Ama en inatçısı kalbin aşık olan bölümüydü. Savaş'a nefret dolu olan bölüm biraz da olsa laf dinlerken aşık olan bölüm unutmaya en ufak bir açık kapı bırakmıyordu.

Yapma bunu ey aşk kalbi. Ben seni yaktım diye şimdi beni kül etmeye yemin etme!

Hastane kapısından çıktığımda aklım Mert'deydi. Allahım ne olur bir şey olmasın ona. İçimden bildiğim bütün duaları okurken Savaş beni çekiştirmekle meşguldü. Araba koltuğuna geçtiğimde ellerinin direksiyondaki ellerimin titrediğini görmüştüm. Tabiki bunu Savaş da farketmişti. Ama kontrol edemiyordum. Lanet olası kolların sanki kontrolden çıkmıştı. Savaş sağlam eliyle bileklerimi kavramıştı. Son gücüyle

"Ulan benim karım başka bir adam için titreyemezzzz!" diyerek bağırmıştı. O ölebilirdi. Şu an hayatını kaybetmiş olabilirdi. Bunun benim için  ne demek olduğunu bilmiyordu. Kalbimin ona nasıl bağımlı olduğunu koca bir yıl geçmesine rağmen bir gram unutamadığımı bilmiyordu. Bilmiyor.

Hem o değil miydi başkasına aşıkken benimle evlenmek isteyen? Şimdi değişen bir şey olacağını düşündüren neydi? Ben mi? Bende değişen koca bir hiçken bana öfkelenme sebebi neydi? Saçmalıktı. Koca bir saçmalık.

MAHKUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin