1

46K 883 111
                                    

Kırılmış hisler sürüsüyüz biz. Kırıldıkça kırılan kanatlaramızla savaşmaya çalışan hissizler sürüsü. Biz. Kim miyiz biz? Bir adet kadın çığlığıyız, durmadan yılmadan savaşan bir adet ordu silahıyız, ölüme kahkahalarla koşan bir adet deliyiz. Adımız ömür namımız keder. Yüzümüz nur topu kalbimiz bok yolu. Boyumuz 1.70 aklımız beşkarış. Merhaba bizi tanıyacak olan şans küpleri. Merhaba.

************************************

Yıldızların göründüğü yerler huzurun hissedildiği yerler gibidir. Sessizlikle birleşince ise huzurun kendisi olur. İşte bu yüzden her gece Mardin' in bu tepesine çıkar yıldızları izlerdim. Ve her gece bu serüvenim aynı şekilde biterdi.

"Sen de benim yıldızımsın Ömür. Ve benden gittiğin günlerde ben yıldızımı kaybediyorum. Karanlığa gömülüyorum. " Hep baktığım gibi nefretle bakıyordum suratına. Beni karanlığın kendisi yapan adam bana karanlık diyordu.

"Ben sana hiç gelmedim ki gideyim Savaş Güngör. " Savaş Güngör kulağıma her gün ölüme fısıldayan Mardin ağası! Tutsaklığımdı bu adam benim. Hapishanem,ölümüm,kötülüğüm,çirkinliğim,yalnızlığım,en büyük yok oluşum...

"Bir gün geliceksin. Hem de kalbinle koşacaksın bana. " Bunun olacağına gerçekten inanıyordu. Onu seveceğime aşık olacağıma. Bence kaçıktı. Çoğuna göre ise aşık.

"Hayal görme Savaş yeter artık anla ben seni hiç bir zaman sevmeyeceğim. " diye bağırdım. Ama bir faydası olmuyordu. Olmayacaktı da. Bunu biliyordum.

"Kes sesini." diyerek kolumdan tutarak sürüklemeye başladı. Alışkındım ben bunlara. Hırpalanmaya,sürüklenmeye,oradan oraya savrulmaya...

Kolumu sertçe sıkarak sürüklemeye devam etti. Bende her zaman yaptığım gibi boyun eğdim. Bu artık kaderim olmuştu.

Bir paket gibi arabaya fırlatıldıktan sonra korku dolu bağırmalı öfke krizli o klişeleşmiş yolculuk başladı.

"Nasıl çıktın evden?" Başlıyorduk işte.

"Arka kapı açıktı."

"Biri yardım mı etti?" gözlerimi devirdim. Manyak bir paranoyaktı. Kafasında kurmak konusunda üstüne yoktu.

"Hayır Savaş kimse yardım etmedi. Ayrıca ben senin tutsağın değilim." Evet kalbim tutsaktı. Ama bedenime de hapis hayatı yaşatmasına izin vermeyecektim. En azından savaşacaktım. Kazanamayacağımı bile bile savaşacaktım.

"Elbette tutsak değilsin. Ama ben tutsağım. Kalbine,kokuna , tüm benliğine bağımlıyım. " Derin bir nefes vererek

"Sadece manyağın tekisin." dedim. Ani bir frenle arabayı durdurdu. Delirmiş gibi görünen boğa görünümlü gözlerle bana bakmaya başladı. Korkuyormuydum? Fazlasıyla. Benim bu adamdan korkmadığım gün yoktu zaten. Yapacaklarının bir sınırı yoktu çünkü.
"Manyak! Evet manyağın tekiyim. Psikopat ruh hastasının tekiyim. Evet lan evet. Ama bu manyak şu hayatta sadece tek bir şey istedi. Sev istedim lan sev. Beni sev istedim. Bir kez olsun aşkla bak istedim. " son gücüyle bağırıyordu. Korkuyordum. Fazlasıyla hem de. Hem çaresiz hem öfkeli hem korkaktım. Daha fazla tutamadığım göz yaşlarım akmaya başlayınca bakışları gözlerimden akan yaşlara kaydı. Ellerini yüzüne götürerek sakinleşmeye çalıştı. Bir süre öylece durduk arabada konuşmadan. Ben ağlarken o susuyordu. Hayatımız böyle heba oluyordu. Savaş Güngör sadece benim değil kendi hayatınında azrailiydi. Sonunda bir derin nefes daha vererek arabayı çalıştırdı.

Konağa sonunda varmıştık. Bitik ve yorgundum. Kapıda girer girmez Fatma Ana'yı gördüm. Fatma Ana bizim akıl hocamızdı. Herkesin saygı duyduğu dağ gibi bir kadındı. Hemen yanıma gelip yüzümü avuçlayıp alnımı öptü. Sert ama şefkat dolu bir kadındı. Yarın beni haşlayacaktı ama şu an şefkatini esirgemiyordu. O yumuşacık elleriyle yaralarıma iyi gelmeye çalışıyordu. Pamuk gibiydi elleri. Anne sevgisi gibiydi. Ben anne sevgisini bu kadında bulmuştum. Bu evde anne yokluğunu Fatma Ana sayesinde hissetmiyordum. Daha doğrusu hissetmiyorduk. Aslında bu konak sadece benim hikâyemi değil benimle birlikte üç kadının da hikâyesini barındırıyordu. Üçü de kardeşim gibiydi.. Bu konağı çekilebilir kılan canım dostlarım. Savaş'ın hala oğluyla evli olan Gül adı gibi gülümsemekten geri durmaz. Neşe kaynağımız olur. Eşi Bedir'i çok sever. Aramızda aşktan yüzü gülen tek insan da odur zaten. Bir de Canan var. 16 yaşına kadar İzmir de büyümüş Savaş'ın amcaoğlu ile evli olan sosyetik Canan. Tabi 18 yaşında Ahmet Ağa ile evlendirilince sosyetiklikten eser kalmadı o ayrı konu. Aramızdaki en naif sakin olan Ayşe ise keder ile mutluluğu aynı anda yaşayan tek insandır. Kimseye sesini yükseltmez, kimsenin kalbini kırmaz. Ama diğer amcaoğlu Yavuz Ayşe' nin kalbini de gururunu da her gün kırar. Yani anlayacağınız burası Güngör Konağı! Burada kıştan sonra bahar geceden sonra sabah kederden sonra mutluluk gelmez. Burası kederlilerin konağıdır.

Fatma Ananın elini öpüp Savaş ile birlikte yukarı çıktık. Her adımda büyük bir ağırlık çöküyordu yüreğime. O odayı girip o adamın yanında yatmak ölüm gibi geliyordu. Oysa ben daha 19 yaşında hayatın en güzel zamanındaydım. Ama hayatım bir kabustan ibaretti. Hem de hiç bitmiycek bir kabustan. Odaya girdik. Hiç bir şey söylemeden hızlıca pijamalarımı alıp tam banyoya gidecekken kolumu tuttu. Öldürücü bakışlarla kafamı yüzüne çevirdim. Ve bırak der gibi bakmaya başladım. O da bakıyordu. Benden kaçamazsın diyordu. Daha fazla dayanamadım ve

"Bırak kolumu " diye tısladım. O ise buz gibi olan bakışlarıyla

"Burada giyin. " dedi. Bu lafın üzerine iğrenç bir gülümsemeyle

"Delirmişsin sen." Bu kadarına izin vermezdim. Zaten de vermiyordum. Bana dokunamıyor karısı yapamıyordu. Bana ulaşamadığı her gün de daha fazla hırçınlaşıyordu. Daha fazla yıkıp dağıtıyor daha çok can yakıyordu. Beni de kendini de yok ediyordu.

"Sen benim karımsın Ömür. " Asla diye haykırdım içimden. Asla.

"Bırak kolumu Savaş." Her cümlenin sonunda gözlerindeki öfke büyüyordu. Korkmama rağmen dik başlılık yapıyordum. Belki de onunla zaman geçire geçire bende delirmiştim. Körle yatıp kör olmuştum belki de.

"Bırakmak mı? Asla." Kolumdaki gücünü artırdıkça çırpınmalarım artıyordu. Ama bir faydası olmuyordu. Bu taştan olma adamın karşısında koca bir hiçtim. Hiçlik. Savaş Güngör hiçliği beynime takıntılı aşkıyla kazıyordu.

Kolum hala o sıkı parmakların arasındaydı. Anlık bir hareketle duvara yapıştırdı beni. Bu hareketler bile beni sevmediğinin sadece basit bir takıntıdan ibaret olduğumun kanıtıydı.

"Ömür. "Tehditkar bir sesle söylediği ismim artık yabancıydı bana. Ben kendime yabancıydım artık.

"Rahat bırak beni Savaş. -son gücümle bağırdım- bırak!"

"Seni bırakmam. Anla artık. O aptal kafana kazı. Sen benden gidemezsin. "Bir anlık dikkatsizliğinden faydalanarak kurtardım kendimi. Hızlıca banyoya girip kapıyı kitledim. Dolan gözlerimden yaşlar süzülmeye başlamıştı. Bedenimi yavaşça yere bıraktım. Sırtımı kapıya dayadım ve ağlamaya başladım. Bu kadar güçsüz olmaktan,ona ve kendime her gün yenilmekten nefret ediyordum.

Günün verdiği yorgunlukla gözlerim kapanmaya başlamıştı. Savaş'ın yumrukları da durunca kendimi uykunun kollarına bıraktım. Bu gece geçirdiğim iyi gecelerden sayılırdı. En azından Savaş Güngör olmadan uyumuştum. Tedirgin olmadan huzurlu olarak uyumuştum.Onun yanı yerine banyo paspasının üstünü tercih ederdim. İşte bu kadar uzaktım onu sevmeye...

MAHKUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin