Önümde duran Ursus Roter'ı bir bardağa doldurup, etraftaki insanlara baktım. Herkes eşleri ile dans ederken ben burada, Briana ile yalnız başıma kafa dağıtıyordum. Üstelik müziği sevsem de burada o kadar ses kirliliği vardı ki, müziğin ritmini kalbimin damarlarında hissediyordum. Kalbim, müziğe uyum sağlayarak atıyordu. Bu durumdan ben nedensizce rahatsız oluyordum fakat düşünecek başka şeyler vardı. Mesela, yanındaki kız ile kıkırdayarak konuşan Harry...
Gözlerimi devirip doldurduğum bardağı kafaya diktim.
"Erkeklerden nefret ediyorum!" diye bağırdım, Briana'ya doğru. Gözleri, sanki bir kan torbası arayan vampir gibi insanları tarıyordu.
"Ah, ciddi olamazsın!" diye bağırdı o da benim gibi, gözlerini dikerek benimkilere.
"Yani, şu çocuktan da mı nefret ediyorsun?" dedikten sonra işaret parmağı ile, karşıyı gösterdi. Gözlerimi saçma bir şekilde kısarak, gösterdiği yere baktım.
"O benim olmalı, hem de hemen!"
Alt dudağını ısırdığında kıkırdadım.
Briana son zamanlarda yaşına göre zor şeyler yaşamıştı. Erkeklerden nefret ettiğini söylese bile şimdi tam tersini yapıyordu. Bu, size sürtükçe gelse de benim için öyle değildi. Bu şeyleri kolay atlatmıştı, bu yüzden de Tanrıya binlerce kez şükür ediyorduk. Ediyorduk, Anne Cox, Harry ve ben.
Huh, bir de sözü geçen ama ayda bir kere bile (!) eve gelmeyen babası...
Anne Cox, nasıl olmuyor da kocasının onu aldattığını felan düşünmüyor? Bununla alakası olmayabilir ama ben olsam şüphelenirdim. Sonuçta, sapık veya evine düşkün olan erkek yok. Hepsi aynı, erkek sonuçta. Yani, erkeklerin kanında ister istemez böyle şeyler oluyor. Hormonları var, ve-- anladınız işte.
"Onu gidip kap, ben burada yalnız takılırım," dedim, Harry'e bir bakış atarak. Bu hareketime Briana kıkırdamıştı.
"Umrumda değil. Umrumda olan tek şey şu seksi erkek ve bu gece benim olmalı." dediğinde şaşkın gözlerle ona baktım.
Bu...
Bunu Briana mı söyledi?
Bunu, Briana söylemiş olamaz!
Tanrım, daha düne kadar erkekleri sevmiyordu. Liam ona bunları yaşattığı için ağlıyordu. İntihar bile etti ve bebeğini düşürdü.
Bunu nasıl söyleyebildi?
Bu, çok saçma fakat kendisi için iyi bir şey. Yine de, yaşadığı şeyleri hemen silip atması, bunun saçma olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
"Briana, iyi misin?"
Kafasını bana çevirdi.
"Yani, sarhoş felan olduysan bana söyle, seni buradan çıkarabilirim."
Kafasını iki yana salladı.
"Ben çok iyiyim, hatta harikayım. Bu gün iyi olmam gerek, unuttun mu?"
Elimi omzuna koyup, gülümsedim.
Evet, bu gün onun mutlu olması gerekiyor. Bu gün onun iyi olması gerekiyor. Çünkü bu gün onun doğum günü.
"Şimdi, birazdan oraya gideceğim ve bu gecenin en iyi doğum günü hediyesini alacağım. Sonra belki Harry'e teşekür ederim. Ya da onu yaratmış olan Tanrıya..."
Tekrar kıkırdadım. O da bana kıkırdayarak karşılık vermişti.
"Keşke ben de şu an ona teşekür edebilsem." deyip, Harry ve yanındaki o sürtük kıza baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Bad Cousin (MPC2) |Harry Styles Fanfic|
Fanfic"Hiç degişmemişsin." Dedi, elini yanağımda gezidirken. Artık bana dokunmasını özlediğimi fark etmiştim. Dokunuşları her zamanki gibi tutkuluydu. "Sen de değişmemişsin Harold." Alaylı bir gülümseme bıraktı yüzüne. Ve fısıldadı kulağıma; "Çok değişti...