Babasının mezarının yanına çökmüş donuk bakışlarıyla ileriye bakıyordu Bedirhan. O bakışlar boştu. Bomboştu. Bir duygu barındırmıyordu. Sessizce babasının mezarına yaslanmış boş boş ileriye bakıyordu. Yağan yağmurdan sırılsıklam olmuştu. Yaslandığı mezar taşı soğuktu ama içindeki ateş çok büyüktü ve bedeni soğuğu bile hissetmiyordu. Neredeyse yarım saattir aynı pozisyondaydı. Ne yağmur dinmişti, ne de o kıpırdamıştı. Yağmur bile sanki onun içindeki ateşi söndürmek için yağıyordu.Zor bir durumdaydı Bedirhan. Kaçtığı, korktuğu şey başına gelmişti. Sevdalanmıştı. Her şey şimdi yerine oturuyordu.
Yaren'e karşı hissettiği duygular, dengesiz dengesiz tavırları hepsi anlam kazanmıştı artık. Neredeyse tüm ömrü boyunca kadınlardan nefret eden, aşık olmaktan kaçan adam sevdaya tutulmuştu. Babasının yaptığı hatayı yapmaktan kaçan, sevmemeye yemin eden Bedirhan şimdi sevda ateşiyle yanıyordu. Yüreğindeki o tuhaflığın ne olduğunu anlamıştı.
Düştüğü duruma lanet etti. Onun gibi adam böyle bir duruma düşmemeliydi. Sevmemeliydi. Sevmek nedir bilmiyordu ki. Bir kadına nasıl sevgi beslenir bilmiyordu.
Hayatını bu hale getiren kadından bir kez daha nefret etti. Onun yüzünden bu haldeydi. Şimdi sevdiği kadına açılabilir ve mutlu olabilirdi ama yapamıyordu işte. Korkuyordu. Hem de çok. İhanete uğramaktan, terk edilmekten ölesiye korkuyordu. Ne yapacağını bilmiyordu.
Üstünde ıslanmaktan ağırlaşmış kıyafetiyle mezar taşına yaslanarak ayaklandı. Çamur olan üstünü aldırmadan mezarın kenarına, taşın üstüne oturdu bu sefer. Çocuk gibi ağlamak istiyordu. Ağlayıp içinde ne varsa haykırmak istiyordu ama ağlayamıyordu. Göz yaşları henüz dokuz yaşındayken kurumuştu. Akmıyordu artık. O kadının gidişiyle göz yaşları da tükenmişti kendisi gibi.
Babasını hissettmek istercesine elini ıslanmış toprağa gömdü ve iç çekerek, "Niye yaptı bunu bize? O kadın bunu bize niye yaptı? Biz çok mu kötüydük be baba? O kadar mı çekilmezdik?" dedi. Sesindeki çaresizlik adama yakışmıyordu ama gerçekler bunlardı. Hayatı boyunca babasına tutunmuştu ama şimdi o da yoktu ve Bedirhan yalnızdı. Bu duygularla nasıl başa çıkılır bilmiyordu.
"O kadın gittikten sonra sen mahvoldun. Göstermemeye çalıştın ama ben hep farkındaydım. Seni öyle üzgün gördükçe içimdeki nefreti büyüttüm ben. Bir tek o kadına değil tüm kadınlara karşı.. Sevmek. Bu kelimeden de nefret ettim. Sevmesen sende nefret ederdin o kadından ama her ne kadar dışın farklı dese de sen halen o kadını seviyordun. Senin, o kadını gitmesine rağmen sevmenden de nefret ettim. Mahalle de arkandan konuşmalarına rağmen sevdin sen onu. Seni, beni bırakıp gitmesine rağmen sevdin. Bizi sevmemesine rağmen sevdin. O gittikten sonra kalbine kilit vurdun ama yine onu sevdin. Bir tek onu. Sen ölüm döşeğindeyken de seviyordun onu biliyorum ama gel gör ki o kadın seni de, aşkını da haketmiyordu."
Derin derin nefes alıp verdi adam. Yağmurun ıslattığı toprağın kokusunu içine çekti. İlk defa içini bu kadar açık şekilde döküyordu babasına. Onu üzmemek için hep susmuştu şu ana kadar. Ama artık kendisi de ne yapacağını bilmiyordu.
İçinden gelen büyük bir nefretle, "Aşağılık. Bencil!" diye bağırdı o kadına, sanki duyacakmış gibi Bedirhan ve devam etti, "Pis şe-" diye ama söyleyemedi. Devam edemedi. Ne kadar nefret etse de o kadından kendisi kötü biri değildi. Onu doğuran kadına hakaret edemezdi. Onu babası büyütmüştü ve ona göre davranmalıydı. Bu yüzden yuttu sözlerini.
Öfkeyle, "Senin gibi birini hak etmedi. Şimdi ben ne yapacağım?" diyerek başını iki yana salladı umutsuzca ve sert bir soluk alarak, "Lanet olsun o kadına. Baba ben ne yapacağım? Bunca sene ben bu duygulardan kaçtım şimdi gelmişler dibime kendime engel olamıyorum.." diye acı içinde konuştu.