Multimedya;
Uzun bir ara oldu, Çürük Vişne ile ilgilendiğim için vakit ayıramadım ancak onlarıda yazmak istiyorum. Herneyse, hikâyenin daha çok başındayız.
Multideki güzellik Facebook grubundaki Ezgi'nin işi, kendisine çok teşekkür ederim. ♡
Keyifle okuyun canımlar.
💦
3. Bölüm: "Merhamet."
Şeytan, zihnin derinliklerine aheste bir yavaşlıkla sinen hastalık gibiydi. Hançeri parmaklarında tutan, kaburgalarımın boşluğuna geçirmeyi bekleyen dost görünümlü düşmandı. Kirliye meyl eden benlikler, şeytanın inleriydi. Direnci kırılan, günahı arzulayan ve olumlu hissiyatların can evine sırt çeviren zihinler şeytanın işine gelirdi; daha kolay bir avdı. Belki de biz insanlar, sevdalı düştüğümüz günahların bedeliyle şu anın işkencesine maruz kalırdık.
Gönüllü günahlar, yanmaya cesaret edilen odun ateşiydi.
Zaman, okyanusun derinliklerine düşüveren bir insanın en büyük düşmanıydı. O anlarda annesine kavuşmak için can atan bir bebek saniyelerin can havliyle geçmesini umarken, okyanustaki beden için zaman hiç geçmemeliydi. Düşüncelerin zihnimde koşturduğu dakikalarda, gömüldüğüm yatağın içinde, an be an doğan günün güneşini izliyordum. Korkut Eflâh'ın yanından koşturarak çıktıktan sonra kendimi bu odaya mahkûm etmiştim. Ne kadar sürenin geçtiğini bilmesemde, gün ağarana dek uyumadığımı biliyordum. Uyandığımda saatin kaç olduğunu bilmiyordum, bu odanın duvarlarıyla bakışmak, o kaçıkla yüz yüze gelmekten daha cazipti. Elimin sırtına, övülmüş kum misali dökülen saç tellerimin ucları kırıktı, yaşanmışlıklar, hıncını saçlarımdan alıyor olsa gerekti.
Neden kendimi deştikçe dağılacağımı hissediyordum?
İçinden ne çıkacağı belli olmayan hediye paketi gibi hissediyordum.
Parmak boğumlarıma sıvaşan kırmızı boya kurumuş, derimi germişti. Aynı şekilde, elmacık kemiklerimin dolgunluğundan, zayıf yanaklarıma doğru yer yer bulaşmış olan boyada küçük bir kız çocuğu gibi hissettiriyordu. Az önce sulu boyayla kendini kirletmiş bir kız çocuğu. Günlerdir bu eve yabancı misafirdim, her ne kadar hırsız veya katil muamelesi görüyor olsamda. Tam anlamıyla kokuşmuştum ve banyo yapma gereksinimi duyuyordum. Lakin bu kaçık herife güvenemiyordum. Pekâlâ bir tecavüzcü olabilirdi? Olabilir miydi?
Ciğerimin derisine mürekkep damlası gibi çökmüş olan nefesler, soluk borum boyunca yüzerek kıyıya, tam dudaklarımın boşluğa çekildi. Sisli bir nefes verdim, yağan kar taneleri büyük bir çoğunluğa ulaşarak, pencere camını tıklatırken, muazzam görüntü kalbime ılık bir huzur aksettiriyordu. Eşofmanın paçaları ayak bileğime, yılan kıvraklığıyla sarılmışken, içeriden yükselen bir ses işittim.
"Mercan, kızım gel." Bu tok sesin sahibi, kaçık heriften başkası değildi. "Eyşan'ın kemiklerini doğrayıp, sana yedireceğim. Acıktın değil mi?"
Ses tellerinde yoğrulan alayın kırıntılarına rastlamış olsaydım, gözlerimi devirir geçerdim fakat son derece ürkütücü bir aksanla doldurmuştu kulaklarımı. Alt dudağımı dişlerimin arasına kıstırarak, kapının sade yüzeyine ürkek bakışlar attım. "Yemin ederim kaçık," diye homurdandım, flu bir sesle. "Kızımı var bu salağın? Kıza kemik mi yedirilir?"
Tam da o esnada, düşüncelerimi dişleyen bir köpeğin, gök yarar cinsten yükselen havlaması olduğum yerde sıçramama sebep oldu. "Şşt, sakin ol," diye uyardı Korkut, seni emredici bir kâtiliğe sahipti. "Korkutacaksın o yarım akıllıydı. Ya da vazgeçtim, havlamaya devam et."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OKYANUSTA BİR DAMLA |FİNAL OLDU|
Fantasy"Acıdan geçemeyen kadının, acısı bitemeyen adamla; kırık dökük sevdası." Kendini bilmez bir gecede, ay tamda göğün bağrında uyuklarken başladı her şey. Kader; dizleri yaralı bir kızı, dudakları kan kokulu bir adamın koynuna sardı. Yitirdiği...