"Acıdan geçemeyen kadının, acısı bitemeyen adamla; kırık dökük sevdası."
Kendini bilmez bir gecede, ay tamda göğün bağrında uyuklarken başladı her şey.
Kader; dizleri yaralı bir kızı, dudakları kan kokulu bir adamın koynuna sardı. Yitirdiği...
Uzun bir zaman oldu, beklettim sizleri de. Nasılsınız, umarım hâlâ iyisinizdir ve hâlâ buradasınızdır. Artık kitabın ikinci kısmına geçmiş bulunuyoruz, ben çok heyecanlıyım ve ilk kitaptan daha güzel şeyler yazmak istiyorum. Önümüzdeki birkaç bölüm kısa olacak, daha sonraki bölümler uzayacak tabi ama benim bu bölümde oy ve yorumlarınıza gerçekten ihtiyacım var. OBD benim en zorlandığım hikayem ve sizin desteğiniz sayesinde daha iyisini yazacak gücü kendimde bulabilirim. Lütfen, beni desteğinizden mahrum bırakmayın.
Heyecanlısınız, o yüzden direk geçin ve keyifle okuyun canımın içleri!
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
1. Bölüm: "GİDEN VE KALAN."
1 Y IL SONRA.
Ölenle ölünmez demişler, beni görmemişler.
Siz hiç, elinizde bir kalple sokak sokak gezdiniz mi? Ben gezdim.
Siz hiç, ellerinizde avuç avuç külle, tüm şehri yürüdünüz mü? Ben yürüdüm.
Siz hiç... Siz hiç... Eflâh'ı kaybettiniz mi? Ben kaybettim.
Küçücük kaldım ben, ufacık, minicik... Ufalandım da ufalandım, parçalarıma bölündüm, ölümle büyüdüm ama kaybedişle küçüldüm.
Ama Eflâh'ın kalbini avucumdan bir an bile bırakmadım.
Elimin üstüne öpücükler bıraktım, kalbine ulaşsın diye.
Biz denizkızı için çok fazla yandım.
Bir yıl oldu, koskoca bir yıl. Ama sanki bin yıl gibi... Her anı işkence, eziyet, acı, bekleyiş içinde geçen bin yıl... Büyüdüm ama aynı zamanda küçüldüm. Ruhum mesela, çok büyüdü. Ama bedenim, minicik kaldı. Onu kaybedince kendimi de kaybettim. Öyle kaybettim ki, bir sokakta bayılıp kaldım ve kendimi bana yabancı bir evde buldum.
O geceyi hatırlamama gerek yok, çünkü hiç unutmuyorum. Onun kalbi ve külleriyle beraber, belki bir gün sonra o uçurum kıyısından ayrılmış ve nereye gittiğimi bilmeden yürümüştüm. Akıl sağlığımı koruyamamış, onun kalbini ve küllerini gittiğim her yere götürerek saatlerce, günlerce yürüyüp durmuştum. Anımsıyorum da, çok ağlamıştım. Dört dönmüş, sanki her yerde ruhunu aramıştım. Bedeni kül olmuş, avuçlarıma yığılmıştı ama kalbi hâlâ canlılığını koruyorsa, ruhu da benimle olabilirdi değil mi? Hep böylesini ümit etmiştim. Görüntüsü olmasa bile bir ruhu olduğunu ve bir gün bana geri döneceğini...
Dönmedi.
Korkut Eflâh Zemherir geri gelmedi ve ben onu beklediğim her günün gecesinde gelmediğini kabul etmek zorunda kalarak gün doğumlarına kadar ağladım.