|2. KİTAP| 3. Bölüm: "Öpücük."

60.1K 6.1K 4.4K
                                    

Multimedya:

Charlotte Cardin, Wicked Game.

Eflâh'ın gözler..

Merhaba canımın içleri!

Keyifli okumalar, oy ve yorumlarınızı ihmal etmeyin lütfen<3

3. Bölüm: "ÖPÜCÜK."

Herkes, ateş yakıcı sanıyor ama ateşin yokluğu daha yakıcı, bilmiyor.

Donarak ölüyor gibiyim, anlıyor musunuz?

Ateşe o kadar ihtiyacım var ki...

Çok üşüyorum, çok...

Öyle ki, Gonca'nın kollarında bile ısınamıyordum. O kadar üşüyordum ki, hiçbir sarılma fayda etmiyordu. Böyleydi, bir yıldır o kadar üşümüştüm ki, artık donmaya başlamıştım ve ateş olmadan bir daha çözülemeyecektim.

Cehennemin yedi kat altına da atsalar beni, yine sesin ateşini arayacağım.

Gonca'nın sarsılan vücudunu ufalanmış, küçük kalmış bedenimle taşıyordum ama her an dizlerimin üzerine çökecek kadar kötü hissediyordum. Son birkaç dakikadır sokağın ortasında ağlayarak birbirimize sarılıyor, ağzımızı açıp tek şey diyemiyorduk. Çocuklar ilerimizde donmuş gibi bizi izliyor, Mercan üzerimize çıkmaya çalışıyordu. Gözlerimin önünde ıslak bir cam var gibiydi, önümü doğru dürüst göremiyor, Gonca'nın ceketini daha çok sıkıyordum. O tıpkı hatırladığım gibi, çiçek kokuyordu. Kıvırcık, uzun saçları başının ve sırtının tümünü kapladığı gibi benim de yüzüme ince tutamlar halinde düşmüştü. Omuzları, sanki birisi onu itiyormuş gibi öne ve arkaya doğru serzeniş içindeydi. Burnunu çekiyor, sürekli adımı sayıklıyordu. Ben kollarımda Eflâh'ın ruhunu taşıyordum ve sanki Eflâhla beraber şimdi Gonca'ya sarılıyorduk.

"Abla..." nefesi, sesi, çaresizliği tek bir kelimeye sığdı. "... sizi o kadar çok aradım ki!"

Titreyen çenemi omzuna dayayarak güçsüz parmaklarımla sırtına daha sıkı tutunmaya çalıştım. Sesi her zaman olduğu gibi incecik, kırmaktan korkar gibi ve bir yandan da kederliydi. Çocukların şaşkınlıkla buraya doğru ilerlemeye başladığını gördüğümde dudaklarımı araladım ama çaresizce nefeslenmekten başka şey yapamadım. Gonca hıçkırıklarının önüne geçemediğini fark ettiğinde hıçkırarak konuştu. "N'olur bir şey de! Bir şey de, konuş ki hayal olmadığına inandırayım kendimi!"

Bu sefer hıçkırıklar benim dudaklarımdan döküldü ve parmaklarım yolunu bularak onun kıvırcık saçlarına karıştı. Hep bildiğim güzel saçlarını okşarken, "Benim," dedim ve acıyla güldüm. "Bilirsin, pren... prensesler yalan söylemez."

Güldüğünde, güneş sanki etrafımda bir tur dönmüş gibi hissettim. "Ah, evet, şimdi sen olduğuna inandım."

Kollarını vücudumdan çekerek yüzünü omzumdan kaldırdı ve benimle göz göze geldiğinde gamzeli bakışlarının ardında, kursağına dizilen hıçkırıkları gördüm sanki. O bana tanıdıktı ama bir yıldan sonra yüzünü görmek... Gonca'yı gördüğümde bile böyle dağıldıysam Eflâh'ı gördüğümde... Aman Allah'ım!  "Sizi çok merak ettik," dedi arkamızdan bir ses ve bunun Barbaros'a ait olduğunu anladım. Yanımıza kadar yürüdü. "Hiçbirimiz seni gördüğümüze hâlâ inanamıyoruz..."

Gözlerimi ona çevirdim ve Barbaros'un hâlâ aynı adam olduğunu gözlerini görür görmez anladım. Onları anlıyordum, çünkü ben de aynı şeyleri hissediyordum. Sayısız piercingi hep olduğu gibi yüzündeydi, sakalları biraz uzamış görünüyordu ve oldukça yorgundu.  Göz altlarında geniş, mor halkalar vardı. Saçlarını arkasında bağlamış olsa da baştan aşağıya, hep olduğu gibi salaş görünüyordu. Gözleri merak, özlem, acı, hüzünle bakıyordu. Titreyen dudaklarımı ağzıma yuvarlarken Barbaros'un kaşları çatıldı ve beni kolumdan tutup kendine çekti, sarıldı.

OKYANUSTA BİR DAMLA |FİNAL OLDU|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin