Multimedya:
Billie Eilish, Lovely
Selam. Uzun, akıcı bir bölümle birlikte geldim. Bu bölüm içerisindeki ruh değişiklikleri Eyşan'ın karakterinin oturması için. O şu an arada, olmak istediği kimliği için ona biraz zaman vermeliyim. Çok tutmayayım, umarım ki seveceğiniz bir bölüm yazmışımdır.
🌈
24. Bölüm: "Geçmiş Ve Gelecek."
Gelecek dalgalı bir deniz gibiydi ve geçmiş, geleceğin üstünden bir gemi gibi yüzüp geçmişti.
Tam bu anda geçmişin geleceğin içine batarak kendini geleceğe feda etmesini istemiştim.
Çünkü geçmişi öldürürsem temiz bir gelecek yaşatabilirdim.
Eyşan'ın cesedinin üstüne kaç takvim yaprağı düşmüştü? Toprağından kaç yağmur gelip geçmişti? Mesela toprağı, dört mevsimi görecek kadar uzun zamandır onun tabutunun üstünde miydi? Zihnim, hiç merak etmediğim bir soruyu karşıma çıkararak, aklımı durdururken, zihnimin bir başka penceresini şu sorunun ağırlığı kırıyordu: telefonu arayan Eyşan, Korkut Eflâh'ın ablası olan Eyşan mıydı?
Eyşan, ben hafızamı kaybetmeden kaç zaman önce ölmüştü?
Elimdeki elmadan iri bir ısırık alarak ağzımdaki memnuniyetsiz tadı yok etmek isterken, bir hafta önce yaşadığım bu olaya açıklama getirmeye çalışıyordum. O telefon, ekrana baktığım şaşkın dakikalar boyunca çalmış ve açmadığım için susmuştu. O telefonu gerçekten açmak istemiş, adı Eyşan olan o kadınla yüzleşmek istemiştim ama şaşkınlık o an öyle çoktu ki, hareketlerimi kısıtlamıştı.
Bundan Eflâh'a bahsetmeli miydim?
Telefonu arayan Eyşan'ın Eflâh'ın ablası olan Eyşan olma olasılığı kaçtı? Elbette dünyada bir Eyşan yoktu ama sonuçta böyle bir tesadüf ne kadar mümkün olabilirdi ki? Şayet Eyşan Zemherirle tanışıyorsam yaşadıklarıyla bir alakam olabilir miydi? Yanaklarımı şişirerek elmanın çöpünü verandanın korkuluklarından aşağıya fırlattığımda, boğazımdan geçen lokmayı hak edip hak etmediğimi düşündüm.
Ben Eflâh veya onunla ilgili bir şeyleri hak ediyor muydum?
"Bazen seni sırtıma atıp, beni dinlediğine emin olana kadar kalçanı şaplaklamak istiyorum."
Ürpererek başımı omzumun üstünden arkaya çevirdiğimde, bal harelerinin onaylamayan bir şekilde üstümde gezindiğini gördüm. Gece boyunca onu görmemiştim, bu sabah onu ilk görüşüm o çıplakken olmuştu ve açıkçası bu beni memnun etmişti. Sonuçta çıplak baklavalar bu evin içindeki en güzel beş şeyden birisiydi, kıymetini bilmezsem Allah çarpabilirdi. Düşündüklerim, dudaklarıma haylaz bir gülümseme kondurduğunda, "Ne o?" Dedi bana doğru iri bir adım atarken. "Kalçanı şaplaklama fikrim hoşuna mı gitti?"
Sırıttım. "Baklavaların kadar değil."
Bir an çıplak gövdesine bakarak onu itinayla incelediğimi gördüğünde, verdiği tek tepki bana baygın baygın bakmak olmuştu. Arkamdan çarpan rüzgâr küt saçlarımı önüme doğru süpürürken, Korkut aramızda uzanan mesafeyi bir deniz gibi yuttu ve saniyeler sonra önümde durdu. Omuzlarına serpişen belli belirsiz çilleri gözetlerken, eliyle yanaklarımı yokladı. "Hava çok soğuk," dedi sakin ama bir şeyleri bana hatırlatan bir sesle. "Sen de havanın soğuk olduğunu bildiğin halde neden incecik şeylerle dışarı çıkıyorsun? Tenine bak, dokunmadan hissettim soğukluğunu."
Derdi bu muydu? Ne kadar üşüdüğüm mü? Üstümdeki ince penyeye ve belimden düşmek için çabalayan eşofmana bakındım, sahiden tenime batan soğuk çok fazlaydı. "Hava almak istemiştim," diye açıkladım sırtımı verandanın korkuluklarına yaslarken. "Ayrıca sen de çıplaksın. Tabii, bu benim işime geliyor ama sen de üşüyeceğini bildiğin halde dışarı çıkmış olduğun halde bana kızıyorsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OKYANUSTA BİR DAMLA |FİNAL OLDU|
Fantasy"Acıdan geçemeyen kadının, acısı bitemeyen adamla; kırık dökük sevdası." Kendini bilmez bir gecede, ay tamda göğün bağrında uyuklarken başladı her şey. Kader; dizleri yaralı bir kızı, dudakları kan kokulu bir adamın koynuna sardı. Yitirdiği...