Multimedya:
Sia, The Greatest.
Keyifli okumalar canımın içleri<3 Oy ve yorumlarınızı ihmal etmeyin.❤️
11. Bölüm: "ATEŞ VE SUYUN DANSI."
Sevgi bazen, elinizin içine aldığınız bir ceviz gibi yumruklarınızın arasında kırılıp parçalarına bölünebilir.
Yeniden eskisi gibi olmak için o sevginin parçalarını toplamak, birleştirmek, tamamlamak gerekir. Sevgi etrafta aslında, yok değil, var. Sadece bazen onu değersizleştirir, parçalarına böleriz ama hikayenin sonunda bizi kurtarmasını istediğimiz şey; sevgidir.
Sevgi, bir kavanozun içinde saklamaya gelmez, kalpte saklanır. Kavanozların ömrü kırılana kadardır, kalbin ölene kadar.
Sevgiyi göstermekten korkan insanları sevmem, onları göstermeden, bir kavanozun içinde süs gibi saklayanını da sevmem. Görmeyi isterim ama gördüğümde mahvetmeyi değil. Sanırım Barbaros duyduğu sevginin mahvedildiğini hissediyordu. Kaybı, onun gözlerine bir perde indirmişti ve artık gösterebildiği tek duygu acıydı.
Eflâh beni kollarının arasından bıraktığında, sıcaklığından uzaklaştığım için eksilmiş hissederek kollarımı etrafıma sardım. Eliyle tişörtünü, ardından saçlarını düzeltti ve gergin şekilde sıcaklayan yüzünü sıvazladı. Barbaros ve Gonca sokak kapısının hemen ardındaydı ve bu sefer daha ciddi bir yüzleşmenin bizi beklediğine emindim. Rahatlaması için elini tuttum ve alnındaki teri silerken homurdanmadan edemedim. "Gelecek zamanı buldular."
Korkut Eflâh bir an duraksadı ve beni tepeden tırnağa can alıcı şekilde süzdü. "Bunun devamı gelecek, unutma."
Hahaha, şakacı. Ben mi unutacağım?
Elbette unutmam, çünkü Eflâh'ı çok istiyordum. Elini sıktığımda Eflâh yavaş adımlarla salon kapısına yürüdü ve benimle beraber kapıdan dışarıya çıktı. Venüs sanırım uyuyakalmış olmalıydı, Yonca'da. Kapıya yürürken, sokak kapısına bir kez daha vuruldu ve Eflâh yüzlemeşmenin gerginliğiyle dişlerini sıktı. Kapının önünde bir saniye kadar durup ardından yavaşça açtı ve Gonca ile Barbaros'un yüzü bakış açımıza girdi. İkisi de, kaybedecek hiçbir şeyleri kalmamış, tüm zaaflarında kurtulmuşlar gibi bize bakıyorlardı.
Bir insan yalnızca her şeyini kaybettiğinde tüm zaaflarından kurtulmuş olabilir.
"Hoş geldiniz," dedi Eflâh, heyecanla. Kapıyı onlara sonuna kadar açtı. "Geçsenize içeriye..."
Nefesimi tuttum, Barbaros'un vereceği tepkiye kalbimi hazırlamaya çalışıyordum. İkisi de yıkık, yuvasız görünüyordu. Fakat bir yuvaları, çatıları her zaman vardı. Bizim gibi el ele tutuşmuş, gözlerimizin içine bakıyorlardı. Gonca Barbaros'a döndü ve onun ruhunu güzel bir gülümsemeyle kuşatıp sokak kapısından içeriye çekti. "Gel canım."
Barbaros, Gonca onu nereye çekerse oraya gidermiş gibi Gonca ile beraber kapıdan içeriye girdiğinde geri çekilerek onlara izin verdik. İkisinin de ağzını bıçak açmadığı için daha çok gerilmiştim. Gonca eğilip ayakkabılarını çıkardığında Barbaros'da onu takip ederek eğildi ve ayakkabılarını çıkardı. Doğruluklarında Eflâh'ın eline daha sıkı yapışıp onları takip ettim. Hâlâ el ele tutuşuyor, salona yürüyorlardı. Eflâh alnını bir kez daha silerek onların arkasından salona geçti.
Az önce neredeyse sevişeceğimizi unutmaya çalıştım.
Barbaros ve Gonca ikili koltuğa yan yana yerleştiğinde, biz de karşılarındaki koltuğa oturduk. Kalbim çok hızlı atıyordu, Barbaros'un ne yapacağını, nasıl tepki vereceğini bilememek sinir bozucuydu. Gonca Barbaros'un elini bir an bile bırakmıyordu ve Barbaros'da ruhsuz, oldukça hareketsiz duruyordu. Ben de bir kere Eflâh'ı kaybettiğim için kendimi ona yakın hissediyor, kaybının acısını paylaşıyordum. Gonca yüzünü abisine çevirip belli belirsiz gülümsedi. "Burnun hâlâ kızarık."
![](https://img.wattpad.com/cover/88684679-288-k162715.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OKYANUSTA BİR DAMLA |FİNAL OLDU|
Fantasy"Acıdan geçemeyen kadının, acısı bitemeyen adamla; kırık dökük sevdası." Kendini bilmez bir gecede, ay tamda göğün bağrında uyuklarken başladı her şey. Kader; dizleri yaralı bir kızı, dudakları kan kokulu bir adamın koynuna sardı. Yitirdiği...