Multimedya;
Mogwai, Les Revenants.
Merhaba balcalarım. Geldik.
💦
10. Bölüm: "Ceset Kanından Okyanus."
Senin kanlı kaburgalarında taşıdığın cesedi benim ruhum düşürmüştü.
Ruhlar öldüğünde kefene gömülmezdi ama bir boşluğa gömmeyi dilediğimizde, bir bedenin kaburga kemiklerinde sonsuzluğa uğurlardık. Morgların kabullenmediği bir cesedi kabullenen kanlı kaburgalar... Ruhun azap ve ıstırap çığlıklarıyla baş etmeyi bilen bedenlerin kanlı kaburgalarıydı. Bu yüzden herkes bir ruhun cesedini taşıyamazdı.
Küvette işlenmiş cinayet kanından bir okyanus...
O cinayetin bilekleri, okyanusun balıklarıydı.
Ve Korkut Eflâh'ın zihni, cinayet kanından bir okyanus olduğu için kırmızıydı gül yaprakları.
Elimdeki gül tanesi...
Dün gecenin bana armağıydı.
Sakin ruhumun içinde bir zamanlar ne taşıdığımı bilmeyen, hâlâ bilinci kayıp olan ve Korkut'un zihnimde bıraktığı sorularla mücadele içinde olan o kızdım. Gece, bana gülü verdiği o andan sonra uyumamış ve yatağımda gül tanesini izlemiştim. Ne yapmaya çalıştığını anlamıyordum ve artık anlamaktan vazgeçmiştim. Korkut Eflâh kafasında var ettiği şeylerle yaşıyordu ve daha fazla bunu kurcalamama gerek yoktu. Düşünmeyecektim. Kararlıydım.
Yani, en azından şimdilik...
Üstümdeki boğazlı kazağın kollarını dirseklerime kadar sıvamış, avuçlarım içerisindeki yeşil elmayı yıkarken, midemin gurultusunu hissettim. Sağlıklı bir şekilde yemek yemem gerekse de, ev de sağlıklı denenilecek pek bir şey yoktu ve ben şu sıralar Eflâhla iletişime geçmek istemiyordum. Yıkadığım elmayı ağzıma yaklaştırırken, ters bir şekilde döndüm ve bu sefer kalçamı tezgâha yasladım. Bu sırada habersizce beni izleyen Mercan'ı fark ettiğimde bir an aklımı kaçıracak gibi oldum.
Korkuyla irileştirdiğim gözlerimi, güvende olduğumu hissetmenin verdiği rahatlamayla yumarken, "Mercan," diye mırıldandım boğuk bir sesle. "Aklımı aldın. Hep o kaçıktan mı öğreniyorsun bunları?"
Mercan iri ve kuvvetli dişleri arasına kıstırdığı topu patileri önüne düşürürken, korkutucu olmayan bir şekilde hırladı. Ondan hâlâ korkuyor olsam da varlığı rahatsız etmiyordu. En neticede yabancı olan bendim ve o benden rahatsız olabilirdi. Elmamdan nazik olmayan bir lokma kavradığımda, "Tüylerin kar gibi bembeyaz," diye konuştum dolu ağzımla. Sesim belirsizdi. "Korkut'un ne renk bir köpeği olmalıydı bilmiyorum ama onu bir renge sığdıramıyorum. Kimi zaman alev kırmızısı, kimi zaman zift siyahı. Kendi içinde birbirini iten bir adam... Garip."
Onu düşünmeyi kendime yasaklamalıydım ama yasaklamak daha tehlikeliydi. Yasak, bariz bir ateşe atma isteği güdüyordu. Mercan beni kaale almadan topuyla oynamaya devam ettiğinde, sitemkâr bir şekilde konuştum. "Bir daha seni gece çişe çıkarmayacağım Mercan! Mesanen patlasın."
Bana kuyruğunu sallayarak mutfaktan ayrıldığında, kaşlarımı hissettim bozulmayla çattım. Kimsem yoktu. Mercanla vakit geçirmek istiyordum ama o bile benden kaçıyordu. Ağzımdaki lokma bir an büyüdü, o lokmayı yutamaz olduğumda, "Yıkılmak yok," diye teskin ettim kendimi. Bu rahatlatıcıydı. "Kimsesiz olmak iyi bir şeylerde olabilir. Üzülmek yok Eyşan. Bir de otur ağla istersen yani..." yüzümü buruşturdum. "Ayy, içim daraldı."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
OKYANUSTA BİR DAMLA |FİNAL OLDU|
Fantasy"Acıdan geçemeyen kadının, acısı bitemeyen adamla; kırık dökük sevdası." Kendini bilmez bir gecede, ay tamda göğün bağrında uyuklarken başladı her şey. Kader; dizleri yaralı bir kızı, dudakları kan kokulu bir adamın koynuna sardı. Yitirdiği...