Multimedya;
Mildlake - Core Of Nature.
💦
7. Bölüm: "Gül Bataklığındaki Dikenler."
Ruhumun arka bahçesine yaprağı dökülü gül dalları diktiğinden, ruhumun ön bahçesine yeşeren gülleri senin avuçlarına bırakacağım.
Dikeni batacak parmaklarına...
Kanı akacak avuçlarına.
Avuçlarını gül, gülleri sen kokutacağım.
Benim ruhumun kadehi saf altından, şarabı kırmızıdan, yudumu zehirden, zehiri kabuslardandı. Kehanetin yutamadığı çığlıkların sabıkalısı, o çığlığı attıranlardı. Kehanet çığlığını attığında, kâbusun pencereleri gürültüyle içime yıkılıyor; içimi söküyor, dağıtıyor parça pinçik ediyordu. İç parçalandığında, dünyanın iblisleri o parçaları tekrardan kırmayı dilerken, bir kişi, yalnızca bir kişi o parçaların dökülürken bıraktığı melodiyle size müzik yapıyordu.
Benim müziğimin kalbi, kimin göğsünün içinde yaşıyordu?
Kâbusların ızdırap verici olduğu leyl, bir kılıcın ucundan sarkan karanlığını ruhumun sokağına doğrultmuş gibiydi. Ruhumun sokağı izbe, o sokağı gözetleyen adam daha izbeydi. Gün ağarırken bize sorsaydı, geceleri bir müzik kutusuna saklayıp, günleri o kutudan çıkarmayı ister miydik? Ben istemezdim, gecenin rüyalarındansa günün kâbuslarını tercih edenlerdendim.
Korkut Eflâh günün kâbusu mu, yoksa gecelerin rüyası mıydı?
Bilebilecek miydim?
Gün, gecenin onu bıraktığı tabutun içinden çıkıp, o tabuta geceyi yatırdığında, akrep ve yelkovanın saydığı dakikalar zamanın üstüne sıçramıştı. Bilincim, görevlerini yerine getiremeyecek kadar yorgun ve bedenim organları çalınmış gibi hastalıklıydı. Uyanalı az bir vakit oluyordu, güneşin cansız tılsımı kasvetli bulutların ardına saklanmış, saklambaç oynuyordu. Onu sobeleyemiyorduk, çok silik bir güneşti. Sahiplendiğim odanın dört duvarı arasında, her gün daha da ağaran saçlarıma bakarken, sıkkın bir nefes verdim. Aklım karmakarışıktı, sağlıklı düşünemiyordum ve zihninden epey korktuğum adamın inindeydim. Dün gece arabada başıma gelen şeyin ne gibi manası olduğunu henüz bilmiyordum, tıpkı neden canımı yakabilenin sadece Korkut Eflâh olduğunu, bileğimden kan değil de göz yaşı aktığını bilemediğim gibi.
Bu nasıl bir kumpastı?
Zehiri sarmaşığından, sarmaşığı zehrinden biten fidelerin kötü huyu kalbimin tekinsiz bahçesinde savunmasızca büyürken, düşünme eylemine son vererek oturduğum yataktan doğruldum. O sıralarda, Mercan'ın uysal bir asker gibi emrine itaat ettiği Korkut Eflâh sokak kapısını araladı.
Evde değil miydi?
Sesi meyvesiz çiçek, çiçeksiz bahçe kadar boş ve hiçti. Ses tınısı ise azap verici bir erkeksiliğe, çekiciliğe sahipti. "Eyşan acaba hangi odadan bizi dinliyor Mercan?" Birkaç hışırtı yükseldi, şeytanın misafir olduğu bir tebessümün filizlendiğini düşündüm, dudaklarında. "Şu iki dudağımın arasından dökülecek kelimelere ne de muhtaç... İnsanlar, zihnindeki kurmacalara kanacak kadar zavallılar ama onlara acımıyorum. Ben kimseye acımam. Hak etmeselerdi yaratıcı onları kendi zihinleriyle cezalandırmazdı."
Mercan uysal bir mırıltı döktü, çok sadık ve istediğinde sevecen bir köpekti. Onu, nefesimi tutarak dinlediğimi fark ettiğimde, mürekkebi solan bir kalemin son hecesini sayfalara düşürmek için verdikleri mücadeleyi verdim. Onu kaale almamaya çalışmak o denli zor ve imkânı güçtü. Tuttuğum nefes iki dudağımın arasındaki uçurumdan itildi, buharı uçurum kayalıklarına çarpmıştı. Kendimi toparladım, onun bilincindeki adama hayret ederken, "Seni dinlemiyorum," diye konuştum, yanığı kayıp geçmişten gelen bir ses tınısıyla. "Egon o kadar hayret verici ki, ona inanmaktan seni dinlemeye vakit ayıramıyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OKYANUSTA BİR DAMLA |FİNAL OLDU|
Fantasy"Acıdan geçemeyen kadının, acısı bitemeyen adamla; kırık dökük sevdası." Kendini bilmez bir gecede, ay tamda göğün bağrında uyuklarken başladı her şey. Kader; dizleri yaralı bir kızı, dudakları kan kokulu bir adamın koynuna sardı. Yitirdiği...