Multimedya :)
Aviva, Princesses Don't Cry
Selam tatlı kızlar :') Görüyorsunuz ki yeni bölümle geldim. Sizi oyalamayacağım. Geçin ve doğrudan yeni bölümü, keyifle okuyun.
Eflâh'ı hep böyle küçük, tatlı, temiz bir gülümsemeyle hayal ediyorum. Uzaktan uzağa Eyşan'ın yaramazlıklarını izliyor falan:')
🌊
32. Bölüm: "YÜZÜK."
Bileklerimi zincirlerinden kopardın ama gözlerimi sana meftun ettin.
Özgürlük Kaya'nın ayaklarıma vurduğu prangalarda bitip, senin gözlerinin içinde başladı.
Kalbimiz, bizi evimize götürdüğünden midir bilmem ama yine buradayım. Eflâh'ın yanında. Onun elinin, uzansa kavuşacağı kadar yakınında, elini uzatsa vücuduna ateşten kazaklar giyebileceği kadar yakınında ama asla uzanmadığı o yerdeyim. Yan yanayız, bu sefer koltuğun üstünde oturuyoruz ve boşanma evrağı aramızdaki boşlukta duruyor. Rüzgâr gün boyu olduğu gibi hâlâ uğultulu ve dışarısı, fırtınalardan kaçışan hayvanların iniltileri yüzünden oldukça ürkütücüydü. Akşam olmuştu, başımı hafifçe eğerek camdan baktığımda hilâli görebiliyordum ama Korkut'un yüzünün şeklini izlemek daha cazip geliyordu.
Sonuçta ay'ı, hilâle tercih ederdim.
İyilikten çok, kötülükten hiç anlamayan merhametinin yadigarıydı gözlerindeki yumuşak ifade. Arada bir omzunun üstünden dönerek bana bakıyor, hafifçe gülümsüyor, sonra önüne dönerek düşünceli şekilde şömine içini izliyordu. Barbaros Korkut'dan af dileyerek boşanma evrağını verdikten sonra Eflâh ona hiçbir şey demeden eve geçmiş, ben de onu takip ettiğimde, Barbaros bağıra çağıra pişmanlığını tekrarlamıştı. Az sonra Gonca'da içeriye girdiğinde Barbaros'un gittiğini anlamıştık. Korkut, Gonca'ya onu evine götürmekten bahsettiğinde ben de hazırlanmış, onunla birlikte Gonca'yı eve bırakmıştık. Bir vakit önce gelmiş, kabanlarımızı çıkararak koltuğa oturmuştuk.
İtiraf etmem gereken bir şey vardı ki, artık eskisi kadar neşeli değildim.
Parmaklarım karıncalanıyordu, Eflâh'a, bedenimin ruhuma olduğundan daha yakındım ve tenine dokunmak için tarifsiz bir ihtiyaç hissediyordum ama canını yakmaya yeltenmek, kalbimi çıkarmak için göğsüme saldırmak gibiydi. Bedeni bana, ona acı verecek kadar yakıyor olmasına rağmen bana dokunmakla alakalı sorunları yoktu ama artık ben ona dokunacak olduğumda vicdan azabı çekiyordum. Allah aşkına, bu araf değilse ben de başka bir şey bilmiyordum!
En azından ona sarılabilirdim.
Buna yeltenerek kollarımı, vücuduna sarma arzusuyla kaldırarak ellerimi belinden geçirdim ve belinin üstünde birleştirerek onunla temasa geçtim. Beni kabul etmek için hiç düşünmeden bir an için kasılan bedenini serbest bıraktı ve parmaklarını enseme dayayarak başımı omzuna koymam için teşvik etti. Burnum, damarına dayanmıştı. sıcacık ateşin akışını, yoğun nabzını, ıslak toprak kokusunu duyumsamıştım. "Yanıyorsun," dedim, baş dönmesiyle. "Sana sarılırken, sana dokunurken acı çektiriyor olmak beni çok üzüyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OKYANUSTA BİR DAMLA |FİNAL OLDU|
Fantasy"Acıdan geçemeyen kadının, acısı bitemeyen adamla; kırık dökük sevdası." Kendini bilmez bir gecede, ay tamda göğün bağrında uyuklarken başladı her şey. Kader; dizleri yaralı bir kızı, dudakları kan kokulu bir adamın koynuna sardı. Yitirdiği...