FİNAL.

77.1K 6.2K 13K
                                    


FİNAL.

Elimde, kayıpların izlerinden başka bir şey yok.

O günlerden beri bir ay geçti, otuz gün küsür. Fakat geçen günler birbirinin o kadar aynısı ki, sanki her gün aynı güne uyanıyor ve her gece o güne uyanmak için başımızı yastığa koyuyorduk. Ellerimde kayıpların izleri, ruhumdaysa aynı kayıpların gölgeleri vardı.

Tüm zamanımı Eflâhla birlikte geçiriyor, dört duvarın içinde en çok onun gözlerine bakıyordum. Evden dışarıya pek çıkmıyor, sürekli kapının çalmasını bekliyorduk. Gonca ile Barbaros hiç gelmemişti, sadece birkaç kez Eflâh'ın Gonca ile telefonda konuştuğunu hatırlıyordum. Venüs onların aksine sık sık bize geliyor, Yonca'yı da beraberinde getiriyordu. Cengizhan'a gitmemişti, onun kendisine gelmesi gerektiğini düşünüyordu. Çoğu zaman beraber vakit geçiriyor, her şey normalmiş gibi yaşamaya devam ediyorduk.

Ve görmezden gelerek yaşadığımız her şey silinip gitmek yerine daha da derinleşip ruhlarımızı huzursuz ediyordu.

Kimliksiz... O günden sonra, bize sarılıp arkasını döndüğü andan sonra onu hiç görmemiştik. Belki gelmişti ama kendini hiç hissettirip karşımıza çıkmamıştı. Onu özlemiştim, bir yüzü olmasa da gözlerini özlemiştim mesela. Sesi, bize olan vedası aklımdan çıkmıyordu. Onu geri getirmek için bir şansımız olmasını çok isterdim ama düşünmemize rağmen bulamamıştık. Göremediğimiz birinin yanına nasıl giderdik ki?

Böyle ne olacaktı, bilmiyordum, bu bilinmezlik nereye kadar gidecekti? Barbarosla Gonca'nın dönmesini, Cengizhan'ın gelip af dilemesini, Kimliksiz'in bizi sevmesini istiyordum ama olmuyordu. Tüm bunlar olduğunda gerçekten mutlu olabilirdim ama... Hayatı iyileştirmek için hiçbir şey yapamıyordum. Bugün de o sıradan günlerin birisindeydik ve camın kenarına oturmuş, dağın üzerinde alçalan güneşi izliyordum. Eflâh, kocam salondaki koltukta oturmuş, televizyon ekranına bakıyordu ama öylesine izlediğine çok emindim. Ekranda bir kız grubu şarkı söylüyordu, öylesine izlediğimiz bir televizyon programıydı. İngilizce konuşuyorlardı ve Eflâh çoğu zaman bana çevirisini yaparak neler olduğundan bahsediyordu programı izlerken.

Derin bir nefes alıp, güneş sayesinde renkleri dönen bulutlara baktım. Venüs birazdan gelebilirdi ama onun dışında bugün de kimse gelmeyecek görünüyordu. Omuzlarımı indirip başımı koltuğa çevirdim ve Eflâh'a baktım. Ona bakınca, ona bakmadan bir saniye önceye kadar olan tüm acı ve kederim silinip gidiyordu. Gülümsedim ve o da kendisine baktığımı hissedip bana döndü. Yüzündeki o kızıla vurmuş, kırmızı damarlar... O kadar muhteşemdi ki, bir insan sadece aklı kaçıksa onu sevmeyebilirdi. Kestane renkli saçları alnına dökülmüştü ve onları gözünün üzerinden çekmeye zahmet bile etmiyordu. Dudağımın kenarını kıvırarak gülümsediğimde, "Her gün orada durup onları bekleme," dedi kısıkça. "Barbaros ve Gonca er ya da geç dönecekler."

Üzerimdeki tişörtün uçlarını parmaklarımın içine doğru kıvırdım. "Kimliksiz'i bekliyorum," dedim açıkça, sesim ister istemez duygusal çıkmıştı. "Belki gelirse... yere basan adımlardan, toprağın kaymasından anlarım geldiğini."

Gözlerinde acı dolu buğulanmalar oluştu. "Aysima..."

"Nasıl bir yüzü var sence? Seninkine benzediğini hayal ediyorum, çünkü sen yakışıklısın."

"Gözleri kesin bal rengidir," dedi bal gözlerime derin derin bakarak.

Ben de onun bal gözlerine aynı derinlik ve sevgiyle baktım. Televizyon ışıkları bir yana, bir de içeriye dolan akşam güneşi sayesinde daha turunç olmuştu gözleri. "Kesin öyledir," dedim gülümsememe gülümseme katarak. "Keşke bir yüzü olmadığı için ah edeceğime, bir yüzü olması için bir şeyler yapabilsem."

OKYANUSTA BİR DAMLA |FİNAL OLDU|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin