Multimedya:
Düşsel Avuntular, Ben Buyum Biraz Farklı Huyum.
The Weeknd, The Hills
Merhaba balcalarım. Balca ne diye sorup duruyorsunuz.. Baldan tatlı demek, bu yüzden böyle hitap etmek hoşuma gidiyor.
Uzun bir bölüm, keyfini çıkarın.
💦
27. Bölüm: "Ayrılık."
Bir denizkızına yüzmeyi öğretmenize gerek yoktur ama ona hangi denizde yüzmeyi söylemenize gerek vardır.
Çünkü bazılarını denizle doyuramazsınız.
Okyanusu isterler.
Ben okyanusa kavuşmuştum, tüm denizler şimdi denizkızlarınındı.
Korkut Eflâh, çoğu zaman kendimi bana aptal hissettiriyordu. Hissettirmeyi istediğinin bu olmadığını biliyordum ama akıllı olmaya ve akıllıca düşünmeye engel olamayarak benim düşüncelerimin zavallılığıyla beni yüzleştiriyordu. Bana seni bana bir kez yazan kader, ikinci kez de yazdı demişti. Şayet öyleyse ve kader bize acıyarak bizi birbirimizden ayırmadıysa, ona borçluydum. Çünkü bazı insanlar bazı insanları tamamlamak için eksiktir. Ben onun tarafından tamamlanmak için eksiktim. Aptaldım, çünkü o yanımdayken akıla ihtiyacım yoktu. Dağınıktım, çünkü o toplayabilirdi. Çok konuşurdum, çünkü kendisi az konuşurdu. Denizkızıydım, çünkü okyanustu.
47, 48, 49...
Zıpla!
50.
Ellerim arasındaki ipi savururcasına yere fırlatarak yorgun bir şekilde dizlerimin üstüne çöktüğümde, Korkut Eflâh'ın baygın gözleriyle bana baktığını biliyordum. Tam elli kere, asla durmadan ip atlamış ve sonunda soluk soluğa kalmıştım. Doğrusu Eflâh sabah bu koruya gelerek koşmaya başladığımızda bana böyle bir iddiayla gelmişti ve ben elbette bu kışkırtma altında kalmayarak iddiayı kabul ederek 55 beş kere atlayabileceğimi söylemiştim.
Kaybetmiştim.
Ah, zafer sırıtması dudaklarındaydı.
Nefes nefese mırıldandım. "Su... su verir misin?"
Bembeyaz, parlak dişlerini avucunda duran yeşil elmasına geçirerek iri bir lokma aldı. "Terliyken su içilmez."
Gözlerimi devirerek bedenimi tamamen yer devirdim ve sırtımın gri zeminle temas etmesine izin verdim. Kollarımı iki yana açarak, gözlerimi gökyüzüne kaydırdım. Hava temiz, açıktı. Kuşların kanatlarını çırparak süzülmesini, bulutların birbirini ittirmesini ve güneşin kendini dünyaya armağan ederek etrafımızı aydınlatmasını izledim. Sabah, Korkut Eflâh daha önce de yaptığı gibi beni adeta yataktan kazıyarak kaldırmış, koşmamız için bu koruya getirmişti. O bir saattir belli bir ritimle koşmuş, ben elimle mendille onun terini falan silmek için arkasında koşturmuş, kimi zaman onu bilerek yere düşürmüştüm. Her şeyi eğlenceli hale getirebilirdim, prenses olmak bunu gerektirirdi bence. Üstümde sarı bir kapüşonlu ile toz pembe taytım vardı ve tabii berem mordu. Rengarenk göründüğüm için mutluydum. Eflâh benim aksime siyah kapüşonlusunu ve siyah eşofmanını giyerek sade olmayı seçmişti.
Ara ara kıyafetlerime bakarak gözlerini devirdiğini ve gülmemek için sık sık genzini temizlediğini duyuyordum.
Biliyorum, komik görünüyordum.
Mesela şu an koşarak önümden geçen kızlarda çaktırmadığına inanarak bana gülüyorlardı. Onların arkasından bağırdım. "Gülecek birisi varsa o da benim! Siz çirkinliğinize ağlasanıza. Hakkınızı ben yemişim, sizin güzelliğinizi almışım siz gülüyorsunuz..." nefesim daha fazla konuşmaya yetmedi. "Kimse size prenseslere gülünmeyeceğini öğretmemiş galiba."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OKYANUSTA BİR DAMLA |FİNAL OLDU|
Fantasy"Acıdan geçemeyen kadının, acısı bitemeyen adamla; kırık dökük sevdası." Kendini bilmez bir gecede, ay tamda göğün bağrında uyuklarken başladı her şey. Kader; dizleri yaralı bir kızı, dudakları kan kokulu bir adamın koynuna sardı. Yitirdiği...