30. Bölüm: "Yirmi Beşin Sırrı."

105K 6.6K 9.4K
                                    

Multimedya:

Fazıl Say, İnsan İnsan. (Harika bir şarkı.)

Lund, Blkbird.

Merhaba ballarım. Biz geldik, bu bölümü çok içime sinerek yazdım. Dilerim seversiniz.

🌈

30. Bölüm: "Yirmi Beşin Sırrı."

Bu gezegen, yalnızca ikimiz kadar.

İkimize kadar.

Sen sana bakarken bir insana kurdurduğun hayallerin hiçbirini bilemeyeceksin. Sen sana bakmanın, kendini kilometrelerce yükseklerden aşağıya bırakmaktan farksız olduğumu hissedemeyeceksin. Sen sana bakmanın, yeryüzüne tepeteklak düşüp yaralanan dizlerine rağmen delice gülümsemek olduğunu bilemeyeceksin. Aslında sen sana baktığımda kurduğum düşlerin bu gezegenden büyük olduğunu bilemeyeceksin. Hiçbirini bilmene gerek yok. Her konuda cesur olabilirim ama bunları senin gözlerinin içine bakarak söylemem için zamana ihtiyacım olduğunu biliyorum.

Sana gökteki buluttan, yerdeki yağmura kadar... Bakır tutamlar düşmüş saçlarından, omuzlarındaki gamzelere kadar... azımsanamayacak bir şekilde bağlılık duyduğumun kaçıncı günü olduğunu bilmiyorum ama gökteki bulut hâlâ orada ve yağmur hâlâ ayaklarımın altında. Biraz da arabanın camında, o kadar çok yağıyor ki, iri yağmur tanelerine bakarak gözlerimi kocaman açmış olmam şaşılacak şey değil. Yağmur yağsa bile ben seninle buradayım. Sonuçta kimse yağmur düştü diye sevdiği şehri terk etmez.

Ben sel bassa bile terk etmem bu şehri.

Mektubu almamızın üzerinden sanırım bir saat geçmiş olmalı ve evet, bugün ayın yirmi beşi. Fakat hâlâ bir değişiklik yok, her şey olağan seyrinde akıyor ve sanki bize, yirmi beşin ayın yirmi beşiyle alakası olmadığını anlatıyordu. Mektubu hâlâ açmamıştık, torpidoda, arabanın tavan lambasının doğrudan üstüne düştüğü ışığın altında duruyordu zarf. Korkut Eflâh açmak için bir girişimde bulunmamıştı ve ben de açmak istediğimi söylememiştim.

Yirmi beş neyin nesiydi?

Neden, nasıl lanetimiz olabiliyordu?

Kanıtılamayan, mührünü dudaklarımıza basmış bir sessizlik arabanın içinde hüküm sürmeye devam ederken, bal renkli gözlerimi arabanın camından ayırarak omzumun üstünden ona döndüm. İşte ona baktığımda olan şey dizlerimin üstüne düşmeme rağmen aptal bir şekilde gülümsemekten farksızdı. Gülüyorum ama ona bakarken dizlerimin kanadığını bile hissetmiyorum. Çünkü çoğu zaman aklım duruyor ve bundan şikâyetçi olduğum bir anı hatırlamıyorum. Korkut sakindi, sırtını deri koltuğunun konforlu sırtına doğru yaslamış ve kollarını göğsünün üstünde bağlamış, kirpiklerinin altındaki ganimetleriyle baktığı yeri kıymetlendiriyordu. Denizin kıyısındaydık, arabanın tekerlekleri kumların üzerine saplanıp kalmıştı ve deniz sularının kıyıya çarparak kumları yuttuğunu görüyorduk. Arabanın içerisi sıcacıktı, ıslak elbisemin üstünde onun ceketi vardı.

Ona baktığımı hissetmiş olmasına rağmen bana geri dönüş yapmadı ve burnundan aldığı sert nefesle beraber yükselen omuzlarının, bana sunduğu ziyafetten habersizce dudaklarından verdi o nefesini. Omuzlarını ve gövdesinin tümünü sarmış gömleğiyle muazzam görünüyordu. Yanağımın içini bugün sayısız kere tekrardan dişledikten sonra, "Keşke aklını okuyabilseydim," dedim o hınzır sesimle. Sessizlik, dakikalar sonrasında, eli silahsız katili tarafından dağılmıştı. "Gerçi aklından neler geçtiğini biraz tahmin ediyorum."

Bana bakmadı ama sol gözünün üstündeki kaşı yavaşça yükselerek tavrını ortaya koydu. Kavisli kaşlara sahipti. Dikkatle dudaklarına bakmaya başladığımda, "Eğer neyi düşündüğümü bilirsen, sana istediğin herhangi bir şey vereceğim," dedi beklemediğim şekilde. Ah, beni heyecanlandırmıştı. Dudaklarını dilinin ucuyla ıslattı, bu karnımdaki fişeğin kasıklarıma doğru patlamasına sebep oldu. "Ne istediğin fark etmez, her şey olabilir."

OKYANUSTA BİR DAMLA |FİNAL OLDU|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin