12. Bölüm: "Avuca Dökülen Kaburga."

159K 8.3K 14.5K
                                    

Multimedya;

Melanie Martinez, Soap.

Ne çok özlüyorum ben yazmayı.. Bu bölüm için çok bekletmedim bence..

💦

12. Bölüm: "Avuca Dökülen Kaburga."

Sustuğunu sandığın yerden avaz avaz çığlıklarla seslenir zihnin.

Öyle kuvvetle seslenir ki, zihnine ektiğin, taze çiçeklenmiş güller savrulur seninle dans eder gibi.

Sen ektikçe, çığlıkların söker o tohumları.

Ne gülün biter, ne çığlığın diner.

Zekâ, senin kalbini bir başkasından önce parçalayacak kadar güçlüydü. Gücü, bir başkasının sizin kalbini zedelemesine müsaade etmezdi. Zekânın müsaade etmediği bir yabancıyı, siz kabul edemezdiniz. Sanılanın aksine her şey zihinde başlar ve zihinde biterdi. Bilinç altında cirit atan örümcekler, kalbinizden ve gözlerinizden çok daha önce avlardı etrafımızda var olan gerçekleri.

Zekâ, kontrol edilmediğinde sizi kendinizle cezalandırırdı.

Peki ya, zekâyı ve zihni kontrol edebildiğinizi hiç düşündünüz mü?

Ben bunu düşünüp düşünmediğimi bile bilmiyordum. Hakkımda bildiğim tek şey intihara teşebbüs ettiğim gerçeğiydi. Bunun haricinde her şey belirsizdi ve gün geçtikçe belirsizlikler şiddetle çoğalıyordu. Öğrendiklerim, hayal dünyama ait şeyler değil, has gerçeklerdi. Asil sorulması gereken soru şuydu; bunun bir sınırı var mıydı? Dahası olabilir miydi? Müphemdi. Peki ben bunları düşünmeyi erteleyerek hata mı yapıyordum?

Çünkü...

Hiçbir şeyi sorun yapamıyordum.

Kanım, durmadan akıyordu.

Sürekli eğlenmek istiyordum.

Ahşap, toz kalkan zeminde, yaralanacağını bildiğim parmak uçlarımda yürürken, gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Dün yaşadığımız olay hakkında hiçbir şey konuşmadan odalarımıza kapanmıştık ve iki saat kadar önce ayılan günle birlikte kaldığım küçük odadan ayrılmıştım. Şimdi, sessizce mutfağa yürürken, tek isteğim Korkut'a rastlamamaktı.

Aksi halde, onun elmalarını çalamazdım.

Bu düşüncemle birlikte mutfak kapısını ittirerek içeriye girdim ve sol yanımda düşen güneş ışınlarıyla huzurlu bir şekilde gülümsedim. Evin, en çok ışık alan yeri mutfaktı ve sabahın bu saatlerinde ılık bir sıcaklık pencereye devrilmiş oluyordu. Kapıyı duvara doğru ittirdiğim de, paçalarına bastığım eşofmanın aşağıya düşmemesi için belini yukarıya doğru çekiştirdim. Bu halime sessizce kıkırdayarak, gri kapaklı buz dolabına ilerledim. Korkut için elmaları önemliydi ve onları dolapta saklıyordu.

Kafamı iki yana sallarken, "Çakal," diye mırıldandım muzır bir sesle. "Hepsini saklayayım da sen gör. Sonra muhtemelen sen bana elmaların yerini soracaksın ve ben, söylemek için sana şart koşacağım..." dolabın kapağını araladım. "Acaba ne istesem?"

Bir ses duyar gibi olsam da, bunun dolaptan yükseldiğini fark ederek işime devam ettim. Belimi kırarak hafifçe eğildiğimde, dolaptan esen ayaz soğukluğu yüzüme darbe gibi çarptı. Dolap kalabalıktı ve yeşil elmaları bulmam için didiklemem gerekiyordu. Meyveliğe, sebzeliğe dikkatle baktım. Çok şey vardı ama elmalar yoktu. Dün, özenle yıkamış ve dolaba yerleştirmişti. Hissettiğim hayal kırıklığıyla gözlerimi kırpıştırırken, "Pis," diye geveledim ağzımın içinde. "Elmaları saklamış. Ama canım çekmişti!"

OKYANUSTA BİR DAMLA |FİNAL OLDU|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin