9. Bölüm: "Riyakâr."

176K 9.3K 20.1K
                                    

Multimedya;

Son Lux - Lost It To Trying.

İşte bu şarkıyı, bu hikâyeme armağan ediyorum. Bir hikâyenin şarkısı ancak bu kadar güzel olabilirdi.

Balcalar ben geldim. Sizin hak ettiğiniz upuzun bir bölümle. Bundan sonra bal damlası diyeceğim size; balca.

💦

9. Bölüm: "Riyakâr."

Riyakâr gecelerimin vaat ettiği fani mutsuzluğum.

Senin kimliksiz gecelerinin tımarhanelerindeki intiharlar, benim saçlarımdaki kayıplardı.

Benim saçlarımın kırık hezeyanlarından, akıllarını intihar ederek senin tımarhanelerine düşüren kayıplarım vardı. Aklım intihar ederek senin dört duvarının arasına hapsolduğunda, artık benim sonsuzluğumu senin riyakâr gecelerin beslemeye başlamıştı.

Okyanus haddim değildi, gölleri çalkalayan tek gül yaprağıydım.

Göller haddim değildi, senin içini çalkalayan gül dikenleriydim.

Senin içini çalkalamak haddim değildi, yaprakları kurumuş gül sapıyken.

Bilincimi kafesleyen bu kayıpların indirdiği parmaklıklar, bileklerime indirilmiş kelepçelerden farksızdı. Kim olduğumdan habersizce geçirdiğim kaçıncı günüm olduğunu bilmiyordum. Günleri süsleyen aydınlık gökyüzünü terk ettiğinde gece diriliyor ve zaman o anlarda hiç geçmiyordu. Kafayı yemekten korkacak kadar çok düşünmeye, düşündükçe olasılığı artan ihtimallerden korkmaya başlamıştım. Aklım yoktu, geçmişimin ve geleceğimin kimliği belirsizdi. Adımı dahi bilmiyordum ve hâlâ hiçbir şey hatırlamıyordum.

Benim ki intihar mıydı, yoksa cinayet mi?

İntihar mı olmasını isterdim, cinayet mi?

O günün üstünden iki gün geçmişti. Onun erişilemez ve kutsallığını kabullendiğim zihninden yükselen çağrıyı işiteli iki koca gün olmuştu. O an birbirine tutsak kalınmasına izin verilen bal irislerimizin yaşadığı şaşkınlığı çok net hatırlıyordum. O çağrı sustuğunda bizim birbirimize bunu soracak benliğimiz dahi yoktu o an. Zaten çocuklar da orada olduğu için bu meseleyi konuşamamıştık.

Aysima. Aysima. Aysima.

Aysima kimdi?

Kafamı kurcalayan bu soruyu zihnimden uzaklaştırmak ister gibi kafamı iki yana salladım ve bal harelerimin çerçevelediği durgun bakışlarımı lavabo tezgâhına indirdim. Avuç içimi, akan suyla doldurup serin suyu yüzüme çarptım ve üçüncü kez yüzümü yıkadım. Uyanalı iki saat kadar olmuştu ve sıcak yatağımdan bu iki saatin sonunda kalkmış, yüzümü yıkayabilmiştim.

Kırık beyaz el havlusu ile yüzümü kurularken, toz sinmiş ayna camından kendime baktım. Hafif çekik ve bal rengi olan harelerim dışında sıradan bir yüze sahiptim. Üst dudağım alt dudağımdan daha dolgundu, burnumun üstünde belli belirsiz birkaç çil vardı ve saçlarımın boyu çok düzensizdi. Kimisi omuzuma gelirken, kimisi çene hizama kadar inebiliyordu. Belki de kısa olan saçlarım geçmişi seven ve aklımı kaybederken aklımla gitmeyi seven saçlarımdı. Zayıf ve çelimsiz yanaklarıma bakarken, erişilemez adamın sesi doldurdu kulaklarımı.

Korkut Eflâh Zemherir konuştu: "Eyşan, gelir ve bu çorapları giyer misin?"

O ne zaman beklediğim şeyleri dile getirmişti ki? Hiçbir zaman getirmemişti ama ben yine de şaşırmama engel olamıyordum. Küçük el havlusunu lavabo tezgâhı üstüne bıraktıktan sonra, eşofman paçalarımın yerde sürükleniyor olmasına rızacı olarak kapıya yürüdüm. Küçük ayaklarıma ufak bir bakış kondurduğumda çıplak olduklarını fark ettim. Zira yürürken çıplak olduklarını farkındaydım ama insan zihni keskinliğe tutsaktı.

OKYANUSTA BİR DAMLA |FİNAL OLDU|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin