4. BÖLÜM
"Bir kadın bir şeyi gerçekten isterse onu hiç kimse ve hiçbir şey durduramazdı."
Lord Eric McVerht Not Defteri
Eric, Bella'nın ona söylediği odaya hiç çıkmamıştı ve çıkmayacaktı da, biliyordu ki evlendiği kadına yakın olmak onu her an tahmin ettiği hazin sona doğru sürükleyecekti. Sıkıntı içinde bunları düşünürken en rahat edebileceği yer olan ahırlara doğru yürümeye devam etti. Bella'dan uzak tatlı ve huzurlu bir uyku çekmek istiyordu. Böyle bir uyku bedenine aylardır uğramamış olsa da bu gece rahat edeceğini düşünüyordu. Gece bir yük gibi üzerine çökerken insanların gözüne batmamaya çalışarak, sessizce ve kimselere görünmeden evlerin, kalenin içindeki yıkılmış duvarların aralarından süzülerek ilerledi. Günlerdir gelip gittiği yolu ezberlemişti. Quer topraklarına artık bir yabancı ya da misafir gibi bakmıyordu.
Ahır kapısını araladığında gözünü alan gaz lambalarının verdiği acıyla gözlerini kıstı. Atların durumunu kontrol ederek aradığı kuytu köşeyi bulmaya çalıştı. Ahırların durumu her geçen gün biraz daha iyiye gidiyordu, onlara savaşa hazırlanıyorlarmış gibi itinayla bakıyorlardı. Eric tüm yorgunluğuna rağmen verdiği emeğin karşılığını gördüğünde her şeyi unutuyor ve yaptıklarıyla gururlanıyordu.
Samanlarla yapılmış olan büyük tepenin arkasında bulduğu kalın kumaşları gördüğünde Tanrı'nın ona bu sefer acımış olduğunu düşündü, ağır ve yorgun bedenini sert zemine bırakır bırakmaz uykuya daldı. Eli kılıcında, kulakları tek bir sese karşı hazır haldeydi ama yine de bedeninin dinleniyor oluşu ona iyi geliyordu. Dakikalar geçtikçe onu içine çeken ağır uykuyu her şeye rağmen kabul etmesine rağmen rüyalarını saran güzel karısını kabullenmek istemiyordu. Tüm arzusunu ve duygularını kapattığını düşündüğü anlarda Bella onu bir bakışla ayaklarının dibine çekiyordu.
Göreceğin şeylerin kalbini ısıtmasına ve buzlarının çözülmesine izin ver İngiliz.
Eric çaresizce başını iki yana salladı ve göreceği şeyleri engellemek ister gibi uykusunda homurdanıp kıpırdandı. Rüyasına giren güzel karısı ona yavaşça yaklaşıyor onu yatağa yatırıp üstünde iradesini yerle bir eden oyunlar oynuyordu. Dudaklarını nefes almasına izin vermeden öpüyor, ısırıyor ve kırmızı ıslak dilini dudakları üzerinde oyunbozan bir edayla gezdirip onun kudurmuş bir köpek gibi hırlamasına neden oluyordu. Eric sertleşmiş erkekliği ve kulağını tırmalayarak açılan ahır kapısının etkisiyle gözlerini açtı ve dudaklarından çıkan küfre engel olamadı. Hemen gözlerini açıp etrafına baktıktan sonra istifini bozmadan geri yaslandı. Ona yaklaşan ürkek adımları ve korkuyla birbirine çarpan dişlerin sesini duyabiliyordu. Gülümsedi, elini kılıcından çekmeden gözleri kapadı ve avını beklemeye başladı.
Benden bu kadar çok korkuyorsunuz demek!
Kısık gözleri arasından bir kol boyu mesafede duran askeri gördü. Büyük ahırın içinde samanların arasında titreyen bir hamamböceği gibiydi, korkak ve uykusuna zarar veren bir haşereydi. Eric tüm İngilizlerden ve İngiltere'den nefret ediyordu. En çok da onu gecesinde, gündüzünde, tüm düşüncelerini ve bedenini esir alan güzeller güzeli Leydi Bella'dan nefret ediyordu.
Senden nefret ediyorum kadın! Nefret ediyorum! Nefret ediyorum! Hayır, senden nefret edemediğim için aslında kendimden nefret ediyorum!
Sonunda nefretinin kaynağını bulmana sevindim İngiliz.
Onu boğan düşüncelerin içinden, ona doğru yaklaşan parmağı gördüğünde arınabilmişti. Asker parmağını ona doğru uzattıkça kulağına dolan dişlerin takırtısı içinde kahkaha atma isteğini arttırıyordu. Ama Bella'nın üzerinde bıraktığı etkiden arınamadığı için bedeni hâlâ kaskatıydı. Acıyan erkekliği ona ne kadar zor durumda olduğunu hatırlatmak için acıyla zonkladı. Birbirine kenetlediği dişleri arasından hırıltılı bir nefes çekti içine rahatlamak için ama yine de rüyasını kasıp kavuran kadının görüntüsünden, etkisinden kurtulamadı.
Korku duyguların en sahicisidir, benden korkarak hayatının en doğru şeyini yapıyorsun.
"Eğer o parmağın bana değerse ölürsün asker," dedi ve karanlığın içinden korkutucu bedenini çıkarırken askerin ağlamaklı bir ses çıkardığını duydu. Onun kısık sesle söylediklerini de duyabilmek için dikkatini topladı.
"Parmağım size değse de değmese de şu an kendimi ölmüş gibi hissediyorum lordum."
Akıllı çocuk!
Asker söylediklerinin duyulduğundan habersiz bir şekilde olduğu yerde daha da ufaldı ve gerçekten bir hamamböceği olmak istercesine etrafında saklanabileceği bir delik aradı durdu. Çabaları faydasızdı, lorduna öğrendiği haberi vermeden korkudan bayılamazdı, duruşunu düzeltmeye çalıştı ve gözleri lordunun sert göğsüyle aynı hizaya geldi. 'Küçücüğüm... Çok küçüğüm...' diye mıraldandı.
Eric titreyen askerini döverek içindeki korkuyu dışarı çıkarmak istedi. Her şeyden önce yapması gereken tek şey askerinin onu neden uyandırdığını öğrenmekti. Ama öncesinde gülümseyerek başını aşağıya eğdi ve yüzünü genç askerin yüzüne yaklaştırarak ona dediklerini hatırlatırcasına...
"Hislerine sımsıkı tutunup hayatta kalmalısın asker," dedi ve genç askerin morarışını izledi. Bu gösteriye daha fazla dayanamayacağını hissederek donup kalan askeri yavaşça sarsıp onu konuşması için onu teşvik etmeye çalıştı.
"Lordum."
"Bana lordum demeyi kes ve konuya gir asker, gece gece beni uyandırmanın nedeni ne?"
"Kral Edward, geliyor lordum."
Eric daha az can sıkan bir şey duymayı umut etmişti ama yine umutları elinde kalmıştı. Askerin korkusu onun kararan yüzüyle iki katına çıkmış olsa da ondan gelecek emirleri sabırla beklemeye devam ediyordu. Ellerini uzun sarı saçları arasında gezdirdi. İçinde uçuşan ve onu boğan sorulardan hangisini askerine sorması gerektiğine karar vermeye çalıştı.
"Peki, bundan benim neden hiç haberim olmadı asker!"
"Bunun bir baskın olacağını düşünüyorum lordum, kral her zaman leydimizin topraklarını almak istedi ve siz çıkageldiniz. Onun umutlarını ve hayal ettiği toprakları elinden çekip aldığınız için şimdi karşınızda dudakları arasından annesinin göğsü alınmış bir bebek gibi ağlayacak, huysuz ve aksi olacak. Hatta sizi leydimizden ayırmaya bile çalışabilir," diyerek utangaç genç bir askerin yapacağı gibi başını yere eğdi. Eric onun içinde bir yerde gizlediği cesur adamın gün yüzüne çıkmaya başladığını görünce mutlu oldu ama duydukları bu ufak mutluluğu yerle bir etmişti. Evliliklerinin üzerinden çok az bir zaman geçmişti ve kral her türlü kozunu eline alarak ona doğru geliyordu. Eric verdiği sözü tutamayacağını düşünerek dişlerini sıktı. Eider'e bunu yapamazdı. İngiltere'yi ve İskoçya'yı Edward'ın insafına bırakamazdı.
"Neden böyledüşünüyorsun asker?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hadi Kalbim Yeniden Sev (İngiliz Çiçekleri 2. Kitap) *Tamamlandı*
Ficción históricaYaralı bir adam... Güçlü bir adamın yardımına ihtiyacı olan bir leydi... *** Leydi Bella babasından kalan toprakları korumak ve kendisini güvende hissetmek istiyordu ama bunun için yenilmez bir savaşçıya ihtiyacı vardı. *** E...