"Sana bunu söylemeyi inan çok isterdim ama şu an bunu yapamam. Lordunuza ölüm kalım meselesi olduğunu söyle. Eğer bizimle görüşmezse İngiltere'nin İskoçya ile beraber yanıp kül olacağınıda sözlerine eklemeyi unutma," dedi ve yüzünde durmakta güçlük çeken gülümsemesiyle askerin kalbinin heyecanla çarpmasına neden oldu.
Asker başını salladı, topuklarını birbirine sertçe vurarak onları büyük sur kapısının dışında bıraktı. Doğruca atına atladı ve lordunun yanına gitti. Ian sekizinci turunu atarken asker tüm gürültüsüyle yanlarına geldi ve soluk soluğa atından inerek Heyalof'un yanına yanaştı.
"Hamertor Dükü Fertor sizinle görüşecek leydim, beni izleyin," dedi veIan'a bakmadan tekrar atına atlayarak toprakların ortasında bir gelinin güzelliğine sahip olan kaleye ilerlediler... Yüksek değildi ama yapı enine genişliyor ve etrafını saran evleri içine alarak sımsıcak bir hava yaratıyordu. Heyalof her evin önünde uzanan ağaçlara mutlulukla baktı. Ne kadar da düzenliydi her şey.
Asker durduğunda ikisi atlarından inerek onun konuşmasını beklediler.
"Sizi kalenin hizmetçilerine bırakmak zorundayım bundan sonrasıyla onlar ilgilenecekler, Lord Fertor sizi kütüphanesinde bekliyor," dedi ve Heyalof'a her şeyi vadeden gülümsemesini yollayarak atını ters istikamete çevirdi. Heyalof asker gittiğinde derin bir nefes alarak rahatladı ve kaldırdığı gözleri Ian'la çakışınca onun varlığını unutmuş olduğunu fark etti.
"Senin yanımda olduğunu unuttum bir an için," dedi büyük bir pot kırdığından habersiz gibiydi. Ian moraran yüzüyle ona bakarken bunu umursamadı ve omuzlarını silkerek onları bekleyen yaşlı kadına doğru yürümeye başladı.
"Lordum misafirleriniz geldi," dedi kadın ve lordunun onayını aldıktan sonra arkasında duran iki gencide içeri davet ederek onların yanından ayrıldı. Ian'ın nefes almayışı üzerine Heyalof korkuyla kapadığı kapıdan uzaklaştı ve Ian'a yaklaştı.
"Neyin var?"
"Şuna dön bir bak Heyalof?"
Heyalof onun neden bahsettiğini anlayamıyordu. Neden nefes almıyordu sanki neden onu korkutup duruyordu? Bitmek bilmeyen sıkıntılarının arasında genç adamdan uzaklaşarak camın kenarında duran dükün önünde sessizce eğildi ve doğrulup yaşlı adamın güçlü bedeni ve yüzüyle karşı karşıya kalınca aynı nefes darlığını o da yaşamaya başladı.
Lord Fertor camın önünden ayrılarak ağzı açık ve kırmızı suratlarıyla ona bakan iki gence yaklaştı. Ne olduğunu anlayabilmek için önce genç adamın sonrada zarif bir güzelliğe sahip olan kadına yaklaştı.
"Tanrım aynısı..."
"Siz neden bahsediyorsunuz leydim? Neden beni gördüğünüzde bu kadar çok şaşırdınız?"
Heyalof söze nereden başlaması gerektiğini bilmesede önce ağzını kapaması gerektiğine karar verdi. Toparlandığında boğazını temizleyerek Ian'ı çekiştirdi ve lordun geniş masasının önünde duran iki sandalyeye oturdular. Ian hâlâ tek kelime etmemişti ve öylece Lord Fertor'a bakıyordu.
"Genç adam bana öyle bakmaktan vazgeç," dedi sabırla yaşlı lord.
Ian başını hızla iki yana sallayarak karşısında duran Eric'in yaşlı haline gülümseyerek baktı. Sonunda Eric'i mutlu edecek bir şeye ulaşmış olabilirlerdi. Ya da bu tamamen bir benzerlikten ibaret olabilirdi.
"Lordum kaybettiğiniz bir oğlunuz var mı?"
Heyalof kocaman açtığı ağzı ve devirdiği gözleriyle Ian'a döndü.
"Gerçekten mükemmel bir giriş yaptın!"
"Kendi aranızda didişmeyi bırakın ve karşımda rahat olun, şimdi baştan anlatın neden buradasınız?"
Heyalof işaret parmağını havaya kaldırarak Ian'ı durdurdu.
"Lordum, ben ve Ian, Eric ve Bella McVerht'in askerleriyiz. Doğrusu Eider McDuck'un askerleriydik ama gizli bir görev için buraya geldik."
Lord devam etmesinisöyleyerek dirseklerini oturduğu masasında eğilerek masasına dayadı ve sabırlaanlatılanları dinlemeye başladı.
"Lordum aslında Ian'ın sorduğu soruyu tekrarlamak zorundayım, geçmişte kaybettiğiniz bir oğlunuz var mı?" derken Heyalof'un gözü dükün parmağını süsleyen yeşil yüzüğe kaydı. Gözlerini kısarak baktığında Bella'nın bahsettiği ayrıntıları gördüğünde içi mutlulukla doldu. Onca zaman küçücük bir yüzüğe neden kimse dikkat etmemişti, neden Eric babasını aramak için uğraşmamıştı? İşte Lord Fertor Eric'in bir başka kopyası gibi karşısında oturuyordu ve bahsedilen yüzükte parmağındaydı.
"Bunu kimse bilmiyor ama bir zamanlar metresimden olan bir oğlum vardı onu herkesten saklıyordum takii o İskoçya İngiltere savaşında ölene kadar," dedi kederle ve bu gerçeği itiraf ettiği için büyük bir sıkıntı yaşadığı yüzünden belli oluyordu.
"Onu İngiltere'ye getirmeye çalışıyordum ama gemim bir çatışmanın altında kaldığında oğlumda tüm mürettebatla birlikte ölmüş," dedi ve ellerini göğsünde birleştirerek koltuğuna yaslanıp nefes almaya çalıştı.
Heyalof ellerini birbirine vurarak hızla ayağa kalktı ve kendi etrafında dönmeye başladı. Heyecanı ve mutluluğu iki adamı da şaşırtsada Ian onun Eric için sevindiğini görebiliyordu.
"Leydim iyi misiniz?" dedi yaşlı lord.
Heyalof ellerini büyük masaya dayayarak yüzünü ünvanların en saygınına sahip olan adama doğru eğdi. Mutluluğun izlerini taşıyan sesi Lord Fertor'u sararken gözlerinde yaşlar birikti.
"Lordum, oğlunuz yaşıyor," dedi ve adamdan gelecek tepkiyi bekledi. Lord Fertor'un renkten renge giren yüzü ve sıklaşan nefesleriyle ayağa kalkışını ikiside nefes almadan izledi. Yaşlı adam ya onları topraklarından kovacak ya da oğlunun nerede olduğunu bir an önce öğrenmek isteyecekti.
"Yüzüğüme ve yüzüme baktığınızda yaşadığınız mutluluk bu yüzdendi."
"Evet, lordum aynı yüzükten Eric'de de varmış, bunu bize Leydi Bella söyledi ve Leydi Julie sizin de o yüzüğe sahip olduğunuzu hatırladığında tüm ipler birbirine bağlandı. Senelerdir bir gizem halinde olan Eric'in ailesini ve soyunu bulmak aslında bu kadar kolaymış," dedi Heyalof ve lordun ona doğru uzattığı ellerini tutarak sessizce ağlamaya başladı.
"Şimdi beni oğluma götürün!"
Her iki tarafta senelerdir bu güzel anı bekliyormuşcasına sorgusuz sualsiz içlerinde bulundukları durumu kabul etmişlerdi. Lord Fertor onlara güvenmiş, Ian ve Heyalof'ta onun Eric'in babası olduğuna inanmışlardı. Akıllarından kötü düşünceleri silmek istiyor ve iyiliğe, güzelliğe sarılmak istiyorlardı. Umutla bakabilecekleri ve yaşayabilecekleri bir gelecekleri olsun istiyorlardı ve ilk defa bunun gerçekten olabileceğine inanıyorlardı.
*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hadi Kalbim Yeniden Sev (İngiliz Çiçekleri 2. Kitap) *Tamamlandı*
Ficção HistóricaYaralı bir adam... Güçlü bir adamın yardımına ihtiyacı olan bir leydi... *** Leydi Bella babasından kalan toprakları korumak ve kendisini güvende hissetmek istiyordu ama bunun için yenilmez bir savaşçıya ihtiyacı vardı. *** E...