-35-

7.7K 482 2
                                    

"Yanıma her geldiğinde, kokunu her içime çekişimde, gözlerine ve dudaklarına her bakışımda böyle hızlı atıyor kalbim, hırçın ve durdurulamayan bir kısrak gibi acımasızca ayaklarını ruhuma vuruyor ama ben yine de o kısrağın kalbimin üstünde koşmasına izin veriyorum... Attığı her adımda canım yansa da yüzüme vuran aşk rüzgarını seviyorum ben Eric..."

Eric sırtı ve kalbi üzerinde duran elini çekti. Bella'nın boynuna sardığı kollarını kendisinden ayırarak buz gibi olan elini tuttu ve kendi kalbi üzerine koydu.

"Sen benim aşk kuşumsun Bella... Bana korkusuzca uçuşunu da gördüm, şimdi bir kısrak gibi koşuşunu da görüyorum... Sen her şeyi göze alıp bana gelirken benim böylesine aşktan korkuyor oluşuma kızdığını biliyorum. Ben ne zaman yaralı dizlerim üzerinde doğrulup sana doğru gelmeye çalışsam çektiğim dayanılmaz ağrılarım aklıma geliyor ama şimdi sen bana böyle bakarken ben yine o acıları çekebileceğimi düşünüyorum. Ve bir kısrak gibi koşan kalbinin yanında koşmak isteyen kalbimi özgür bırakmak üzereyim, acılarıma... korkularıma rağmen," dedi ve kalbini teslim ettiği karısını kendi bedeninden ayırarak kilisenin ön kapısının önünde asker olup olmadığını kontrol etti. İtiraf ettiği derin ve duygu yüklü hislerinin etkisinden arınmak zorundaydı. Konuşmayı ne kadar çok uzatırsa hem kendisini hem de leydi Bella'yı tehlikeye sokabilirdi.

"Sana aşık olduğum günü, tarihin kara sayfalarına yazmalılar!" dedi Bella elini Eric'in büyük elinin içinden çekerken, mutluluğu, siniri birbirine karışmıştı ve o hangisine tutunup yaşaması gerektiğine karar veremiyordu çünkü aşık olduğu adam çoktan onu unutmuş ve bir kurt gibi süzülerek ilerlemeye başlamıştı. Bella Eric'in neden tam anlamıyla kendisini ona bırakmadığını anlayamıyordu. Söyledikleriyle yaptıkları birbirini desteklemezken Bella onun sözlerine sevinmesi gereken anda Eric'in ona dönen sert sırtıyla yüzüne kapanan kapılara yine öfkelenerek bakmak zorunda kalmıştı.

Bella önce iki yanına daha sonra arkasına baktı ve hiç kimsenin olmadığından emin olduğunda elini havaya kaldırarak Eric'e seslendi. Genç adamın arkasında durarak o da kendisini onlara verilen görevin içine attı ve her şeyi unutmaya çalıştı. Onun sadece sözde kalan sevgiye ihtiyacı yoktu. Yumruk yaptığı elini ağzına bastırdı ve öfkesine kapılmamak için uzun sarı saçlarını sırtına savurarak gözlerini karanlıktan arınmaya başlayan ağaçların arasında gezdirdi.

"Beni beklediğin için sana teşekkür etmeliyim ama çok uzağımda olduğun için beni duyabileceğini düşünmüyorum," diyerek duvara canını acıtan yumruğunu geçirdi. Bunu neden yaptığını anlayamadan hızlı adımlarla ve sızlayan bir elle Eric'in arkasından kilisenin içine girdi Bella.

"Dediğin her şeyi duyuyorum Bella ve inan bana bunların hepsini sonra konuşacağız şimdi ne yeri ne zamanı," dedi Eric ve kilisenin tahta oturaklarının arasından ilerlemeye başladı. Bella onun sözleri üzerine kahkahasına son anda engel olabildi ama ellerini bastırdığı dudaklarının arasından süzülen kısık ses Eric'e ulaşmıŞ, genç adamın soran gözleriyle yüzleşmek zorunda kalmıştı.

"Neden gülüyorsun Bella? Komik olan ne?"

"Az önce beni damarlarında akan kana katmaya çalışan adam şimdi ne yeri ne zamanı deyince kendimi gülmekten alıkoyamadım Eric," dedi ve hafif güneş ışığının aydınlattığı tozlu tahtaların arasında ilerledi. Eric'in önüne geldiğinde parmakları ucunda yükselerek burnunu sevdiği ve bir an olsun uzak kalamadığı adamın burnuna dokundurdu. Kızgındı ama ondan uzak duramıyordu. Her şeyi anlamaya ve onun kendisine mantıklı bir neden sunmasına ihtiyaç duyuyordu.

"Söz konusu biz olduğumuzda içinde doğru olduğuna inandığın ne varsa yerle bir oluyor değil mi Eric? Neyi ne zaman yapman gerektiğini sana unutturabiliyorum ve sen üstündeki bu gücümden nefret ediyor, buna kapılmak istemiyorsun... Ama geminin kürekleri bendeyken buna daha fazla karşı koyman çok anlamsız," dedi ve dudaklarına küçük bir öpücük kondurup Eric onu yakalamadan önce kilisenin en ön sıralarının üstünde duran ihtişamlı tabuta yaklaştı.

"Lanet olası dövmenin kalbinin üstünde olduğundan emin miyiz Eric?"

Eric önünde duran minik kadını kollarından tutarak ölü adamın üstünden çekti. Bella'nın böylesine karanlık ve pis işlere bulaşmasını istemiyordu ama şu an onu tehlikenin tam ortasına attığının da farkındaydı elini saçları arasında gezdirip lord Carter'ın soğuk bedenine eğildi.

"Dua edelimde o dövme kalbinin üstünde olsun leydi Bella," dedi Eric ve tek eliyle Lord Carter'ın tabutun içindeki bedenine daha fazla zarar vermeden evirip çevirmeye başladı. Ama bu işi yardım almadan yapması imkânsız gibi görünüyordu. Bakışlarını Bella'ya çevirdiğinde genç kadının ellerini göğsünde birleştirerek sıkıntıyla onu izlediğini gördü.

"Ne zaman o eşsiz egonu aşıp benden yardım isteyeceksin diye bekliyordum Eric?" dedi ve bu sefer kolları sıvayıp yüzünü buruşturarak cesede yaklaşma sırası ondaydı. Sabırla halkının geleceğini düşünerek güneş ışıklarının ve kilisedeki sayısız mumun eşliğinde Lord Carter'ın biçimsiz yağlı vücudunu incelemeye başladılar.

"Onu biraz daha çevirmelisin Eric, kalbinin üstünü tam olarak görebilmiş değilim," dedi ve adamı saran beyaz gömleği titreyen ellerinin elverdiği ölçüde omzuna doğru sıyırdı. Eric ne kadar güçlü olsa da yüz kiloluk ölü bedenin ağırlığının katlanarak arttığını kabullenerek sıkılı dişleri arasından konuşmaya başladı.

"Ne görüyorsun Bella?"

Bella neredeyse ellerini birbirine vurup kilisenin içinde dans etmek üzereydi, ne Eric'i duyuyor ne de başka bir şey hissedebiliyordu. Sıkıntıyla yürüdükleri yolda onlara huzuru işaret eden ilk iz ölü bir adamın kalbi üzerindeki yıldız olmuştu. Titremesine engel olamadığı ellerini ölü bedenden uzaklaştırdı, hızla Eric'in yanaklarını tutarak onu kendisine çekti ve ıslak öpücüğünün onları esir almasına izin verdi.

Hadi  Kalbim Yeniden Sev  (İngiliz Çiçekleri 2. Kitap) *Tamamlandı*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin