11. BÖLÜM
"Ben aydım, o güneşti, ben geceydim, o gündüzdü, ben ölümdüm, o hayattı... Her zaman ona muhtaçtım ve her zaman ondan sonra geliyordum... O bu hayattaki en önemli ve en güzel şeydi... Benim gönlümün kraliçesiydi, ait olduğu yere, kalbime taht kurmuş, beni istediği gibi yönetiyordu ve ben buna karşı gelemeyecek kadar itaatkârdım... Onun kölesi, aşkını koruyan askeriydim... Aşk kuşu kalbimde istediği gibi kanat çırpıyordu... "
Lord Eric McVerht'in Not Defteri
*
"Bella beni dinlemiyorsun?"
Bella onu izleyen endişeli gözlere aldırmadan bakışlarını Harold'a çevirdi.
"Yeşil..."
Harold siyah gömleğine tutunan minik ellerin onu sarsmasıyla gözlerini kıstı ve karşı koymadan Bella'nın sakinleşmesini bekledi. Genç kadın kocasına olanlar yüzünden sarsılmış olmalı diye düşündü. Ne dakikalardır Julie'nın dediklerini dinlemiş ne de onların planlarına katılmış gibi görünüyordu.
Bella'nın aklını kurcalayan tek şey kocasının göğsü üstünde ince gümüş kolyesinin ucunda sallanan yeşil yakutun süslediği yüzüktü, onu daha öncede görmüştü ama bu sefer daha uzun süre bakma şansını elde etmiş ve içinde umut filizleri yeşermeye başlamıştı. Bella o yüzüğü daha önce başka birisinde daha gördüğüne yemin edebilirdi ama zorladığı aklı ve geçmişi hatırlama çabaları her geçen dakika karşılıksız kalıyordu. Ona donuk gözlerle bakan Harold'a ve yanında ürkek bir sincap gibi iki ayağı üzerinde tepinen Julie'ya kendi gördüğü, hissettiği her şeyi göstermek ve hissettirmek istiyordu. Odasında yaralı, düşünceleri içinde kaybolmuş, ruhu ve gururu parça parça olmuş olan kocasını bırakıp savaş planları yapmak artık Bella'ya ağır gelmeye başlamıştı. Julie o kadar çok plan yapmış, o kadar çok olasılığı gözler önüne sermişti ki Bella hangi birini yapacaklarını bilemiyordu. Tüm bu olanlara rağmen aklını kurcalayan tek şey Eric'in kaslı göğsünde sallanan yüzüktü.
Harold hiçbir şey demeden onu sarsmaya devam eden ellere bakmaya devam etti. Julie ise sesini dahi çıkarmadan Bella'nın öfke nöbetinin bitmesini bekliyordu. Heyalof korkuyla Ian'ın elini tuttuğunun farkında değildi ve bu karmaşanın içinde mutlulukla gülümseyen tek kişi Ian'dı. Elini tutan güzel kadına bakarken içinde taşıp gitmek isteyen duygularına engel olamıyordu. Birisi gelip onu öldürse bile o an Heyalof'un elini tuttuğu için huzur içinde gözlerini yumabilirdi. Heyalof onun gülümseyen yakışıklı suratına hafifçe vurarak Ian'ın yüzünü Bella'ya çevirdi.
"Bana bakıp sırıtmaktan vazgeç," dedi Heyalof öfkeyle ama o da Ian'ın şaşkın ifadesi yüzünden gülümsemeden edememişti. Ian'sa onun uyarısıyla toparlanmaya çalıştı. Ama kanat çırpan kalbi hâlâ yerine konmamış içinde dönüp dolaşırken aklını önündeki manzaraya veremiyordu.
"Heyalof?"
"Ian!"
"Bana Ian demene bile aşığım kadın!"
"Ian!"
"Tamam, sustum tamam," dedi Ian ve hızlı adımlarla elini tutan güzel kadınla beraber kızarmış gözlerle Harold'a saldırmak üzere olan Leydi Bella'ya yaklaştılar.
Harold yüzünü Ian'a çevirerek ona 'bir şey yok' dercesine baktı. Ama onu bir bez parçası gibi çırpan kadına baktığında bir şeyin olup olmadığı konusunda emin olamıyordu. Talim alanının uzağında olsalarda insanlardan çok uzakta sayılmazlardı ve küçük tepelerin üzerinden geçip giden insanların gözleri onlara takılıyordu. Harold kralın kulağına gidecek olan bir kötü haberi daha engellemek için büyük ellerini Bella'nın gömleğini tutan minik elleri üzerine koydu.
"Yeşil ne leydim?"
Bella kaşlarını çatarak yüzüğe dair her şeyi hatırlamaya çalıştı. Ama daha çok hatırlayabildiği şey Eric'e duyduğu nefes kesen arzusu oluyordu. Harold ellerini tuttuğu kadının acı çeken yüz ifadesini gördüğünde yüzünü Julie'ya döndü ama karısınında endişeyle açtığı kocaman yeşil gözleriyle onları izlediğini gördü.
"Leydim!"
Bu sefer Harold'ın sesi sert ve korkutucuydu, Bella kendine gelmiş, Ian, Heyalof ve Julie onun sesiyle geriye sıçramışlardı. Harold sıkılarak başını iki yana salladı ve Bella'nın konuşmasını bekledi.
"Bir yüzük vardı. Yeşildi, göz kamaştırıcı ama bir o kadar da ürkütücüydü. Bu ürkütücülüğü güzel olmasından kaynaklanıyordu lordum," dedi Bella aklını yitirmiş gibi ve onu kendisinden başka hiç kimse anlayamıyordu. Elleri üzerinde duran güçlü ellerin baskısı kalktığında Lord Harold'ın gideceğini sandı ama adam aksine ellerini omuzlarına yerleştirerek Bella'nın ona bakmasını istediğinde genç kadını bu kez şaşırtan kendisi olmuştu.
"Leydi Bella sakin olun ve sizi anlayabileceğimiz şekilde daha açıklayıcı olun," dedi Harold Bella'nın omuzlarını dostvari bir şekilde sıkarken. Julie kocasının iyi yanlarını çok nadir görüyordu ve bu anlara bir yenisini daha eklediği için kendisini şanslı hissediyordu. Bella'nın ona sunulan rahatlatıcı ve güven verici ortamda konuşmasını beklediler.
"Eric'in üstünü değiştirirken bir şey gördüm. Daha doğrusu onu önceden de görmüştüm."
Bella kızaran yüzünü saklamak için Harold'ın elleri arasından kurtuldu ve arkasını onun sözlerini sabırla ve heyecanla bekleyen insanlara döndü. Olanları onlara nasıl anlatması gerekiyorsa öyle anlatmalıydı, utanmak için doğru bir zaman değildi. Elini terleyen yüzünde gezdirip tekrar Harold'a döndü.
"Eric'in göğsünde sallanan bir yüzüğün olduğunu biliyor muydunuz lordum?"
Harold gözlerini kapayarak düşünmeye çalıştı ama Eric'e dair gerçek anlamda hiçbir şey bilmediğini o an anladı. Eric'i çok iyi tanıyan biri varsa o da Eider'dı. Gözlerini yerde tüm asaletiyle dimdik duran çimenlere dikti. Onlar kadar umursamaz olmak istedi. Üzerlerine basılacağını bilmelerine rağmen hayata karşı hep dik duruyorladı. Bir ot kadar korkusuz değiliz diye düşündü Harold.
"Bir yüzükten haberim yok, Leydi Bella, onun hakkında her şeyi bilen tek kişi Eider ve o da İskoçya'da! O yüzük neden sizi bu kadar çok etkiledi leydim?"
"O herhangi bir yüzük değildi lordum, o yüzüğü daha önceden de görmüştüm ama bir türlü hatırlayamıyorum," dedi Bella ve Lord Harold'ın elini tutarak yalvarırcasına genç adamın elini göğsüne bastırdı. Harold ondan yardım dilenen gözler karşısında yüzünü yana çevirdi ve dişlerini sıkarak yaşadıkları tüm bu sıkıntıların biteceği günün bir an önce gelmesini diledi.
"Lordum Eric'in ailesinin olmadığını biliyorum! O hiçbir şeyden haberim olmadığını zannediyor ama ben onun hayatına dair bir şey yakalamış olabileceğimi düşünüyorum," dedi Bella heyecanına yenik düşerek. Sakinleştiğinde ise Harold'ın elini tutmuş olduğunu fark ederek genç adamdan özür diledi. Güçlü eli bıraktı ve ona acıyarak bakan gözlerden uzaklaşmak istedi.
"Leydim sizi hâlâ anlamış değilim," dedi Harold elini Julie'ya uzatarak, bunu güzel karısından destek almak için yapmıştı ve gerçekten işe yaradığında ise dudaklarının mutlulukla kıvrılmasına engel olmak için yüzünü karısının saçları arasına gizledi.
"Lordum Eric kayıp bir çocuk, ne geçmişini hatırlıyor ne de ailesini ve edindiğim bilgilere göre onu bulan ve kardeşi gibi seven kişi Eider olmuş," dedi Bella ama o sırada Harold'ın ona soru soran gözlerinin farkında değildi. Julie kocasının dudaklarına toplanmış olan soruları görebiliyordu. Elini tutan güçlü el soğuktu. Dudakları ise kendisini sıkmaktan beyazlamaya başlamıştı.
"Tüm bunları nasıl öğrendiniz leydim!"
ticxx.ȽJ
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hadi Kalbim Yeniden Sev (İngiliz Çiçekleri 2. Kitap) *Tamamlandı*
Ficción históricaYaralı bir adam... Güçlü bir adamın yardımına ihtiyacı olan bir leydi... *** Leydi Bella babasından kalan toprakları korumak ve kendisini güvende hissetmek istiyordu ama bunun için yenilmez bir savaşçıya ihtiyacı vardı. *** E...