13. BÖLÜM
"Zamanın bütün dilimlerinde gözlerim seni arıyor... Aşık olduğumu düşündüğüm zamanlar olmuştu ama şimdi seni arayan gözlerim, kanatlarında uçuşan aşkımıza takılı kalıyor..."
Lord Eric McVerht'in Not Defteri
*
Üç Gün Sonra...
Heyalof üç günlük zorlu yolculuğun sonunda surları gördüğünde içinde tutamadığı, bir kadına yakışmayacak sözleri, aydınlanan günün ışıltısına karşı bırakmıştı. Ian onun ağza alınmayacak sözler söylemesine şaşırarak başını hızla Heyalof'a döndürmüştü. Genç kadının at sürmekten hoşlanmadığını biliyordu ama sabrının son noktasına geldiğini anlayamamış, bu durum karşısında kendini suçlu hissetmişti.
Heyalof ona bakan yabancı gözler karşısında titredi. Üşüyordu, neden ona bir yabancıya bakarmış gibi bakıyordu. Ona aşkla gelen bu adam şimdi neden bir yabancıya dönüşmeye çalışıyordu. Ona kalbini açmış, aralarında engel olamadıkları bir yakınlaşma olmuştu. Boşlukta gezinen iki ruh, bedenini bulmuş ve sıkıca sarılıp onları bekleyen aşka kucak açmışlardı. Heyalof kollarını iki yana açarak Ian'ı kalbine davet ettiği için pişman değildi ama bunu çok hızlı yaptıkları için pişmanlık duyuyordu. Aralarındaki çekim onları güçsüz kılmış olsa da Heyalof ona dair aslında hiçbir şey bilmediği o an fark etti. Hızlı gitmek çabuk yorulmasına neden olmuştu.
Heyalof sarf ettiği sözler için özür dilemek üzereyken bundan vazgeçti ve yorgun bakışlarıyla ona bir yabancı gibi bakan adama döndü. Nasıl bu duruma gelmişlerdi? Neden böyle olmuşlardı? Kalbini sıkan duyguların yüzüne yansımadığını umarak dudaklarını birbirine bastırdı ve hızlı hızlı nefes alıp verdi.
Ağlamayacağım!
Ama ağladı, yüzünü ondan saklamak için atına eğildi ve yumuşak yelelerin arasına gizlendi. Sakinleştiğini düşündüğü anlarda başını kaldırarak gözlerini kırpıştırdı, Ian'la konuşması gerektiğine karar verdi.
"Çok hızlı gitti Ian."
"Evet, buraya oldukça kısa sürede vardık."
Heyalof kahkaha atarak nemli yanaklarını kollarını saran gömleğine sildi ve gürültüsüne aldırmadan burnunu çekerek son kez gülümsemeye çalıştı. Küçük bir kız çocuğu gibi gözyaşı döküyordu. Yine bir erkek için ağlıyordu ve kendine olan öfkesi katlanarak içine sığmıyordu. Bağırmak istediği yerde sakinliğine sığınıyordu.
Ian sözlerin ardından gelen kahkahaya şaşırarak gözlerini kıstı ve Heyalof'a yaklaştı. Onu ağlatmıştı ve bunun sorumlusu olduğu için yumruk yaptığı ellerini kucağında birleştirerek sabırla bekledi.
"Ben o hızımızdan bahsetmemiştim Ian," dedi Heyalof yakınına sokulan adamın güçlü ve sert duruşuna bakarak. Diyeceği sözlerin bu sefer kalbinden değil, mantığından kopup geleceğini biliyor yinede bakışlarını Ian'ın gözlerinden çekemiyordu.
"Sen neden bahsediyorsun Heyalof?" dedi Ian, parmak uçlarını Heyalof'un nemli ve soğuk yanaklarında gezdirirken. Ona dokunurken gerçek olan her şeyi unutsada kendisine engel olamıyordu. Hangi erkek güzel bir kadına karşı koyabilirdi ki? Heyalof'sa ona dokunan parmakların etkisinden kurtulmak için geri çekildi ve Ian'ın havada asılı kalan eline baktı hüzünle, ondan gelecek sıcak bir dokunuşa hazırlıklı değildi. Kalbi daha fazla çalkantıyı kaldıramayacak durumdaydı.
"Hızlı giden biziz Ian, biz ve hislerimiz... Her şey çok ani oldu ve şimdide anlayamadığım bir şey yüzünden kopma noktasına geldik. Tüm bunlar nasıl oldu, bu olanlara nasıl izin verebildim anlamıyorum," dedi Heyalof çekinerek. Ian'ın tepkisinden korkuyor, duyacaklarının ağırlığına kendini hazırlamaya çalışıyordu.
Ian sıktığı dişleriyle kendisine engel olabileceğini umarak, geçmişine, geleceğine ve o an yapacaklarına lanetler yağdırdı. Kapadığı gözlerini aralayarak Heyalof'a baktı. Gülümsediğini düşündü ama yüzünde bir gülümsemeden eser yoktu.
"Aşk Heyalof! Aşk, aniden, hızla olur. Anlayamazsın... Zaten anlayabileceğin bir şey olsaydı adı aşk olmazdı..."
Heyalof ellerini yanaklarına bastırarak utançla kızaran yüzünü saklamaya çalıştı. Ian onun hissettiklerine aşk demiş olsa da o hâlâ hislerinden emin değildi. Emin olmamasının gerçek nedeni ise Ian'ın duygularına güvenemiyor oluşuydu.
"Ben belki de senin dediğin gibi sana aşığım, peki sen Ian? Sen bana âşık mısın?" Bir kadının kendine acıdığı o ender anlardan birini yaşıyordu Heyalof... Bir erkekten aşk dileniyordu. Sonucunu bilmeden öylece fütursuzca ellerini açıyordu Ian'a... Avuçları arasına konacak şeyin ne olduğunu bilmeden.
Ian, Julie onları bu görev için seçtiği andan itibaren kendinde değildi. Gözleri önünde uzanan surların ardında ne yaşayacağından emin olamıyordu ve bunları göze alamadığı için en başından bir şeylere başlamamanın doğruluğu ve hızlılığı konusunda Heyalof'a katılmak zorundaydı. Heyalof ondan daha tutarlı ve dengeliydi. Ne istediğini biliyor, bunu açıkca dile getiriyordu. Ian'sa o an ne yaşayacağını bilmediği için tek bir kelime dahi edemiyordu. Genç kadının delici gözlerine bakma cesareti olmadığı için atına asıldı ve sur kapılarına doğru atını sürdü. Ardından gelecek çığlığı beklesede sırtını saran soğuk ve sessiz bir rüzgâr olmuştu. Heyalof onu sessizliğiyle hem ödüllendirmiş hem de cezalandırmıştı. Atının dizginlerine asılarak durduğunda onu takip eden nal seslerini duyarak rahatladı ve atını durdurmaya çalışan askerin işini kolaylaştırmak için yere atladı. Üstünde durduğu toprakların zenginliği ve kusursuz yapısı gözlerini kamaştırdı. Lord Fertor düzenli ve zengin bir adam olmalı diye düşündü.
"Kimsiniz ne istiyorsunuz," dedi burnunun dibine kadar sokulan ve tükürükler saçan asker. Ian onun kılıcını tutuşu karşısında gülmek istesede sakinliğini koruyarak gömleğinin yakalarını düzeltti, gururla göğsünü şişirip konuşacağı sırada Heyalof nefesini boğazına dizerek tüm güzelliğiyle söze karıştı.
"Biz Quer topraklarından geldik ve hemen Lord Fertor'la görüşmek zorundayız," dedi gözlerindeki sahte acı ve kadınsal güçle, tabii buna dayanamayan asker bir buz tanesi gibi eriyerek Heyalof'un ayaklarına süzüldü memnuniyetle. Olanlar karşısında ne yapacağına karar veremeyen Ian bir süreliğine Heyalof'un komutayı ele almasına ses çıkarmadı.
"Onunla ne için görüşmek istediğinizi bana söylerseniz size yardımcı olabilirim leydim," dedi genç ve güçlü adam, bir an olsun bakışlarını Heyalof'un çekici yüzünden ayırmamıştı. Ian bir aslan gibi kükreyerek ileri atılacağı sırada Heyalof'un cilveli sesiyle morarmaya başladı.
Yapma Heyalof, yapma...
_Ƚ/�H�
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hadi Kalbim Yeniden Sev (İngiliz Çiçekleri 2. Kitap) *Tamamlandı*
Historical FictionYaralı bir adam... Güçlü bir adamın yardımına ihtiyacı olan bir leydi... *** Leydi Bella babasından kalan toprakları korumak ve kendisini güvende hissetmek istiyordu ama bunun için yenilmez bir savaşçıya ihtiyacı vardı. *** E...