Eider onların aralarında verdikleri savaşı izlemekten sıkılmıştı. Ian'ın mora dönen rengi hiç hoşuna gitmiyordu, ona yaklaşan sert adımları ise Eider'in kendisini sert bir tepkiye hazırlaması gerektiğini söylüyordu.
"Bu görev çok tehlikeli..." dedi Ian burnundan çıkan alev topları havaya karışırken. Eider ise onu hiç umursamadan tekrar Rose'a doğru yürüdü ve oğlunun başına ufak öpücükler kondurdu.
"Bunun farkındayım Ian zaten bu görev tehlikeli olduğu için en güvendiğim adamımı Heyalof'la gönderiyorum."
"Onun için en büyük tehlike benim lordum."
"Aşık bir adam sevdiği kadını kanının son damlasına kadar korur Ian."
"Siz ne demek istiyorsunuz lordum, ben ona âşık falan değilim, görmüyor musunuz ikimizde birbirimizi öldürmek istiyoruz," dedi Ian ve gözlerini Heyalof'tan ayırarak Eider'e döndü. Eider ani ve sert bir hareketle Ian'ın omuzlarını tutarak askerini hareketsiz bıraktı.
"Bende arkamda duran kızıl güzelliği zamanında öldürmek istiyordum ama şimdi sonuç ortada seninde gördüğün gibi o kadın kolları arasında benim çocuğumu taşıyor," dedi. Gülümseyerek yumuşak sandalyenin üstünde uykuya dalmak üzere olan karısına ve çocuğuna doğru döndürdü Ian'ı. Ian önce Eider'in mutlu aile tablosuna sonra da arkasında duran ve onun kanını bir şarap gibi yudumlamak isteyen kadına baktı.
"Ölümüm senin elinden olacak Heyalof."
"Hayattaki en büyük arzum bu Ian!"
"Bu arzunu değiştirmek için elimden gelen her şeyi yapacağım güzelim."
"Arzularım değişebilir hatta bu arzularıma yenilerini ekleyebilirsin ama en büyük arzum olan 'seni öldürme isteğimi' yok edemezsin Ian."
"Benden bu kadar çok mu nefret ediyorsun Heyalof."
"Senden tahmin bile edemeyeceğin kadar çok nefret ediyorum Ian!"
*
İngiltere
"Kibirli piç kurusu! Bana o mektupta ne yazdığını söylemeyecek misin?"
Harold tüm adamları önünde ona çekinmeden hakaret eden karısına gülümseyerek baktı. Julie'nın sinirden alev alacağını düşündüğü anda âşık olduğu kadını durdurması gerektiğine karar verdi. Siyah kalın kumaşlarla kaplı elbisesi altından bacaklarını saran deri taytına baktı ve duyduğu hakaretleri umursamadan yeri göğü sallayacak güçte bir sesle bağırmaya başladı. Julie bir an ne olduğunu anlamadı, kendini Harold'ın kolları arasında kalabalık asker topluluğunun içinden çıkarılırken buldu.
"Beni hemen yere indir Dean!"
"Bana Dean dememen gerektiğini sana söylemiştim!"
"Benim seni dinlediğim ne zaman görülmüş!"
"Doğru diyorsun Julie şu giydiğin kıyafetlerden vazgeçememiş olman beni dinlemediğini kanıtlar nitelikte," dedi öfkeyle kolları arasındaki karısını sarsarak.
"Beni sallamaktan vazgeç Dean!"
"Sana dair hiçbir şeyden vazgeçmeyeceğim!"
Julie kolları arasında sakinleştiğinde Harold bir pot kırmış olduğunu anladı ve dudaklarını birbirine bastırarak yürümeye devam etti. Hala sırtında onları izleyen askerlerin bakışlarını hissedebiliyordu ama kaleyi saran karanlığı yarıp geçmeye çalışan meşaleleri aşmak ve Julie ile sessizliğe ve karanlığa ulaşmak istiyordu. Etrafını saran irili ufaklı yapılar, her evi süsleyen ağaçlar, insanların geçim kaynağı olan hayvanlar etrafta dolanıyordu. Harold gözüne çarpan çocuklarla, onları eve sokmaya çalışan annelerini izledi. Mutlu bir aile istiyordu, gözü kucağında duran karısına çarptı ve hayalinin gerçekleşmesi için biraz daha zamana ihtiyacı olduğuna karar verdi.
"Beni deli ediyorsun adam!"
"Bana âşıksın!"
Julie başını onun göğsüne dayadı ve sessizce gözyaşları Harold'ın göğsünü ıslatırken varacakları yere kadar susmaya karar verdi. Gittikçe insanlardan uzaklaşıyorlardı ve Julie nereye gittiklerini çoktan anlamıştı.
"İndir artık beni Harold," dedi ve onu saran sert kollar çözülmeye başladığı anda Julie kendisini yere atıp Harold'a meydan okur gibi karşısında dikilmeye başladı.
"Bu güç gösterisi de neyin nesiydi?"
"O tuhaf elbisenin içinde çok güzel görünüyorsun ve askerlerin sana öyle bakmasına dayanamadım!" Julie bunu duyduktan sonra kafasını toprağa gömmek ve ağaçlara sürtmek arasında gidip geldi. Harold onun aklıyla oyunlar oynuyor onu yerden yere vurup sonra hiçbir şey olmamış gibi ayağa kaldırıp ruhuna öpücükler kondurmaya devam ediyordu.
"Benimle böyle konuşmaktan vazgeç."
"Asla dedim sana kadın asla! Sana dair hiçbir şeyden vazgeçmeyeceğim. Bu sözümü asla unutma ve bana bunu bir daha tekrarlatma!"
Julie elini havada sallayarak konuyu geçiştirmeye çalıştı. Sabahtan beri Harold'ın etrafında dolanıyor ve mektupta ne yazdığını öğrenmeye çalışıyordu ama artık çok sıkılmıştı. Onu bir çocuk gibi peşinde koşturan kocasına kendisinin bu toprakların leydisi olduğunu hatırlatması gerekiyordu.
"Ben senin ve bu toprakların sahibiyim Harold."
Harold'ın içini ürperten kahkahası üzerine Julie bakışlarını onları aydınlatmaya çalışan ay ışığına doğru kaldırdı. Kulağına gelen ırmağın sesi yaprakların hışırtısı hiçbir şey Harold'ın çağlayan kahkahasını bastırabilecek güçte değildi. Julie onun kalbinin ısınmasını her şeyden çok istiyordu ama sanki Harold her geçen gün biraz daha dibe batıyor gibiydi. Ne aralarındaki arzu ne de başka bir şey onu hayata geri döndürmüyordu.
"Bu kadar sahiplenici olman içimi ısıttı Julie," dedi Harold ve dudaklarını birbirine bastırarak kollarını göğsünde birleştirdi. Topraklarını görebileceği en büyük tepeciğin üstüne oturdu.
"Şimdi asıl konumuza gelelim Leydi Julie, mektupta Simon ve hainlere dair bir işaret yakaladığına dair şeyler yazmış Eider," dedi Harold gözlerini gecenin karanlığında kaybolan uçsuz bucaksız toprakları üstünde gezdirdi. Halkı hava kararmaya başlayınca dağılmış, onların kavgasını görmemek, duymamak için kendi evlerine çekilmişlerdi.
"Biraz daha aydınlatıcı olmayı dene Harold."
"Rose, Simon'a dair bir şeyler hatırlamış kalbinin üstünde bir yıldız işareti olduğunu ve bu işaretin onun için çok önemli olduğunu düşünüyor. Bu hainlerin aralarında verdikleri yemini perçinlemek için yaptırdıkları bir şey olabilirmiş."
Julie uzun ve kalın eteğini havaya kaldırarak taştan taşa atladı. İçine derin bir nefes çekerek düşünmeye çalıştı hafızasını o kadar çok zorlamıştı ki başına giren ağrıyla Harold'a döndü.
"Başka bir şey yazmışlar mı mektupta?"
"Bizim Eric'in yanına gitmemizi ve beraber bir plan yapıp hareket etmemiz gerektiğini yazmış," dedi Harold gözlerini kısıp Julie'yı izlerken. Julie bir sincap kadar küçük ve hareketliydi. Harold onu ömür boyu izlemekten, korumaktan büyük mutluluk duyacaktı.
"Ayrıca Heyalof ve Ian'ı da Eric'e yardım amaçlıyolladığını, onları yolda karşılamamızı istemiş. Ne zaman yola çıkmış olduklarımektupta yazıyor Eric'e çok uzak sayılmayız o yüzden yarın akşam yola çıkarsaksabaha onlarla Yawsk vadisindekarşılaşabiliriz," dedi Harold, Julie onun planına ve söylediklerini hiç karşıçıkmadan sakince dinlemiş ve başını onayladığını belli ederek aşağı yukarısallamıştı.0ȽM
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hadi Kalbim Yeniden Sev (İngiliz Çiçekleri 2. Kitap) *Tamamlandı*
Historical FictionYaralı bir adam... Güçlü bir adamın yardımına ihtiyacı olan bir leydi... *** Leydi Bella babasından kalan toprakları korumak ve kendisini güvende hissetmek istiyordu ama bunun için yenilmez bir savaşçıya ihtiyacı vardı. *** E...