-43-

6.5K 443 3
                                    


Eric, Ian'a tutunarak yerden kalktı. Askerin sözleri beyninde dönüp dolaşırken ne yapması gerektiğine karar vermeye çalışıyordu. Bella'nın en güvendiği adamlarından biri öldürülmüştü ve olaya tanık olan başka bir asker bunu yapanın 'Eric' olduğunu söylemişti. Eric bunu söyleyen askerin nerden cesaret aldığını daha çok merak ediyordu. Ellerine kan bulaşmamıştı ama ölen askerin kanını ellerine sürmek isteyenler vardı. Buna asla izin vermeyecekti. Ian'a sardığı sol kolunu çekerek ellerini yüzüne sürdü hırsla ve sertçe. Sanki tüm bedenini sıkarak acısını azaltabilecekmiş gibi hissediyordu. Kilisenin arkasında kalan ormanda bulunan cesede ve katilin o olduğunu söyleyen askere ulaşması gerekiyordu. Olduğu yerde sallanmaya başladığında beline tekrar dolanan güçlü kollara itiraz etmedi. İki yanında duran adamlara baktı ve kuruyan dudaklarını yalayarak konuşmaya çalıştı.

"Katil olmadığımı biliyorsun, Harold," dedi ve arkadaşının boynuna sardığı kolunun gücünü sıklaştırdı. Harold onun uyarırcasına boynunu sıkıştırmasına sessiz kaldı. Eric'in üstüne gitmeyecek ve bu olayı kendi yöntemleriyle halledecekti.

Lordum, kral hemen sizi görmek istiyor. Leydi Bella'nın yakın askerlerinden Zack dün gece kilisenin arkasındaki ormanlık alanda ölü bulundu. Ve bunu sizin yaptığınızı söyleyen başka bir asker var. Tüm lordlar sizi görmek için yarın sabah toplanacak. Kral sınır bölgelerine asker yerleştirmenizi ve hepinizin geri dönmesini istedi.

"Harold aklından geçenleri gözlerinden okuyabilmek o kadar da zor değil," dedi Eric anlayışlı ve düşünceleri gözlerini yürümeme konusunda ısrarlı olan ayaklarına dikerek. Ian sessizdi ama Harold kadar güçlü olmadığı için onların emirlerini bekliyordu. Harold'ın gözlerinde bambaşka bir şey vardı. Orada birbirini takip eden planlar Eric'i endişelendirmişti. Onu uyarmak istiyordu ama Harold'ın onu dinlemeyeceğininde farkındaydı.

"Eider'e söz verdim Eric! Beni anlıyor musun? Ben bir söz verdim ve seni koruyamadım," dedi ve onlardan gözlerini kaçıran askerlerin arasından geçerek atlarına doğru ilerlemeye devam ettiler. Eric'i atına bindirmeleri biraz zor olsa da onun düzgünce atının üstünde durduğundan emin olduktan sonra kendi atlarına atlayıp hızla yola koyuldular. Harold Eric'in ona bir şey demeyeceğini düşündüğü anda atını sürerken genç adamın kırgınlıklarla dolu sözleri sardı dört bir yanını, her cümlesinin altında yatan yalnızlığı hissederek gözlerini kırpıştırmak zorunda kaldı Harold. Yorgun ama hayatında gördüğü en güçlü adamın karanlık hayatını düşününce kendisinin böyle şeylere dayanamayacağını düşünerek Eric'le bir kez daha gurur duydu. Her adam onun kadar güçlü durumazdı.

"Benim senin korumana ihtiyacım yok Harold. Benim sadece gerçek dostlara ihtiyacım var. Bir adım geriye gittiğimde sırtımın çarpacağı kuvvetli dostlarımın olmasına ihtiyacım var! Kralın karşısında dimdik durup kendimi savunurken bana destek olacak dostlara ihtiyacım var! Benden habersiz beni korumaya çalışman inan hiçbir şeyi düzeltmeyecektir. Aksine senin attığın adımları bilmediğim için yaptığın her şey boşa gidebilir. Yanımda kal Harold! Arkamdan iş çevirmendense yanımda olmanı tercih ederim," dedi Eric ve acıyla sızlayan bedenine rağmen atına sarılarak ileri atıldı.

Geride kalan Ian ve Harold birbirlerine baka kalmışlardı. Harold planlarına Eric'i ve Ian'ı da katarak yolunda ilerleyecekti. Arkadaşının sözlerinden sonra yalnız başına bir şeyler yapmaktan vazgeçmişti. Yeşil tepeleri aştılar, sessizce Eric'i takip ettiler. Onları kalede neyin beklediğini bilmeden onca sorunun içine dalacaklardı.

*

Eric atından indiğinde onu saran kollardan kaçınmaya çalıştı. Halkının önünde güçsüz görünmek istemiyordu ama ayakta durmakta zorlandığıda bir gerçekti. Atının yelesini okşayarak sessizce onu takip eden arkadaşlarından uzaklaştı ve atının iplerini askerine vererek yürümeye başladı. Krala diyeceği her şeyi aklında sıralamıştı ama o kadar yorgundu ki düşündüğü her şeyi o anda unutuyordu. İki adım atmış nefes nefese kalmıştı. Ellerini beline koyup başını kalenin yıpranmış duvarlarını üzerinde gezdirdi. İnanılmaz bir sessizlik hâkimdi etrafa, geceleri sürüp giden eğlencelere rağmen halk Lord Carter ve askerin ölümünü öğrenmiş olmalıydı. Korkunun yanında sürüp giden eğlencenin mantıksızlığında boğulmak üzere olan Eric parmağını gömleğinin yakasında gezdirdi.

"Seni adi piç kurusu! Benim askerimi öldürürsün he!"

Eric ona doğru uçarcasına gelen aşk kuşunun sert kanat darbesiyle yana doğru sendeledi ama koluna yapışan Ian'ın desteğiyle tekrar duruşunu dikleştirerek. Durduğu toprağı öfkesiyle tutuşturacak gibi duran güzel karısına baktı. İşler yine tersine dönmüştü. Ve Eric tekrar dökülen taşları toplayabilecek gücü kendisinde bulmayı ümit ediyordu. Havaya kaldırdığı elini Bella'nın tutmasını bekledi ama bu boşunaydı. Bella ona ne söylerse söylesin dinlemeyecekti. Tüm halkın gözleri önünde kocasını aşağılayan güzeller güzeli karısına engel olamıyordu çünkü katil oydu! En azından herkes öyle olduğunu düşünüyordu.

"O askeri benim öldürmediğimi biliyorsun Bella!"

"Justın öyle olmadığını söylüyor Eric! Bunu nasıl yapabilirsin? O asker sana ne yaptı da bunu hak etti?"

Bella tekrar ona tokat atmaya hazırlanırken Eric'e daha yakın durmaya gayret etti. Ona zarar vermek, halkının önünde küçük düşürmek Bella'nın canını yakmıştı. Gözlerini kapadı ve ayakta durmakta zorlanan kocasına bir kez daha saldırdı. Bu sefer onu durduran Ian olmuştu.

"Leydim bunun ne yeri ne zamanı!"

Bella gücüne ve otoritesine zarar veren askerin elinden kurtularak kılıcını kınından çıkardı ve Ian'ın boynunu hafifçe çizerken bakışlarını Eric'den ayırmadı. Eric'in titreyişi bir dağın sallanışı gibiydi. Ian'ın tutuşundan kurtulan kocası devrilmek üzereydi ve bakışlarını ondan hiç kaçırmamıştı. Bella onun kayıtsızlığına anlam veremedi ama birkaç dakika içinde Eric'in diz kapaklarına uzanmaya çalışan ellerini üzüntüyle izledi. Bu gösteriyi yapmak zorunda kaldığı için Julie'yı öldürmek istiyordu.

"Buna sen karar veremezsin seni zavallı değersiz asker parçası!"

Ian gözlerini ovuşturmak ve karşısında duran kadının Leydi Bella olup olmadığına bir kez daha bakmak istiyordu ama boğazına batan kılıç onu mide bulandıran gerçekliğe inandırıyordu. Ayakta durmaya çalışan Eric'e ve ne yaptığının farkında olmadığı belli olan leydi Bella'ya baktı. Güzel kadının arkasında sakince duran Heyalof'u gördüğünde ortada dönen kirli ve kırıcı planın bir parçası olduğunu anlaması dakikalarını aldı ama Eric'in durumu anlamadığı her halinden belliydi.

Bella Ian'ın değişen yüz ifadesinden güç alarak kılıcının kabzasıyla askerin omzuna vurdu ve onu geri iterek Eric'e biraz daha sokuldu. Kimseye belli etmeden bir eliyle onu ayakta tutuyor diğer elinde duran kılıcını sevdiği adamın boğazına bastırıyordu. Yüksek sesle söylemesi gereken sözlerin onun kalbini kırmamasını umdu.

"Taşıdığın İskoç kanıyla önce topraklarımı sonra yatağımı kirlettiğin yetmiyormuş gibi şimdi de askerlerimi mi öldürmeye başladın. Burda kanı akması gereken tek kişi sensin İskoç!"

Seni öldürmek istiyor İngiliz!

Beni öldürmesini istiyorum Tanrım... 

Hadi  Kalbim Yeniden Sev  (İngiliz Çiçekleri 2. Kitap) *Tamamlandı*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin