12. BÖLÜM
"Asi bir nehir gibi önüme çıkan her şeyi kendi akıntımın içine çekiyordum. İrili ufaklı her taşı kendime katıyordum... Sorgusuz, sualsiz... Elim kolum bağlanmış öylece akıp gidişimi izliyordum. Ama hiç beklemediğim anda önüme güçlü bir engel çıkmıştı. O engelin adı 'inanç'tı... Evet... Kalbimi elleri arasında tutan aşk kuşu bana inanıyor. Benim için İngiltere'nin en güçlü lordlarına kafa tutuyordu!"
Lord Eric McVerht'in Not Defteri
*
"Lord Harold lütfen bir şeyler yapın!" dedi Bella yalvarırcasına. Harold genç kadının aynı gün içerisinde kendisine ikinci kez yalvarışına kayıtsız kalamayarak koşmaya başladı. Bella onun ardından dizleri üzerine çökerek sürüklenen ve hırpalanan kocasını sessizce ağlayarak izledi. Julie bir taraftan yapacaklarını anlattığı Ian ve Heyalof'u yolladığı için memnundu ama aniden onları içine çeken bir başka uğursuzlukla uğraşmak zorunda kalacakları için kollarını sıvamıştı. Kralın ve Simon'un pis ideolojisini devam ettirmek isteyen lordların küçük oyunu içine düşen Eric'in bu kadar çabuk hapsedilmek ve yargılanmak istenileceğini düşünmemişti.
"Hani kral bizimleydi Julie, hani Eric'e bir şey olmayacaktı! Ona bir pislik gibi davranmamın işe yarayacağını söylemiştin! Bir planın olduğunu söylemiştin!"
Julie tek suçu topraktan çıkmak olan papatyaların Bella'nın avuçları içinde suları çıkana kadar sıkılışını izledi. Kocasını kaybetmek üzere olan bir kadına göre Bella gayet sakin görünüyordu ve Julie onun sakinliğinden rahatsız olmaya başlamıştı. Eric'in suçlu olduğunu kabul ederek gerçekleri gün yüzüne çıkarabileceğini düşünmüştü ama kralın onlara yardım edeceğini, yanlarında olacağını da düşünmüştü. Başını arkasına çevirerek gözden kaybolmakta olan Heyalof ve Ian'a baktı. Hiç olmazsa onlar mutlu diye düşünerek teselli etmeye çalıştı kendisini ama mavi gözler burnunun dibinde bittiğinde irkilerek derin bir iç çekti.
"Bana cevap vermeyerek oraya buraya bakmaya devam mı edeceksin!"
Bu kesinlikle bir soru değildi, Bella onun harekete geçmesini istediğini belli etmekten çekinmiyordu. Çünkü yarı yarıya tüm suç Julie'nındı. Belkide Bella kocasının yanında durup masum olduğunu savunsaydı onu bu kadar çabuk zindanlara atamazlardı. Kararmaya başlayan havayla birlikte eğlencenin yeniden canlanacağını düşünen Julie gözlerini burnuna kadar sokmuş olan arkadaşının omuzlarını tutarak onu kendisinden uzaklaştırdı.
"Sana söz veriyorum Bella bir hafta sonra sevdiğin adamla beraber sonsuz mutluluğunuza kavuşacaksınız..."
Julie neden bu kadar cesur bir cümle kurduğunu bilmiyordu ama Bella'ya içinden geçeni, inandığı şeyi söylediği içinde pişman değildi. Ayakta sallandığı her an sırtına çarpan kızıl saçlarını yolmak istedi. Her şey birbirine karışmıştı. Bir anda ortaya Eric'in babası olabilecek bir dük çıkmıştı. Bella'nın öldürülen bir askeri ve günler önce kaza süsü verilerek öldürülen başka bir lord vardı. Lord Simon'un geride bıraktığı grup tahmin ettiğinden daha güçlü olmalıydı ama Julie yılmayacaktı çünkü güçlü olduğuna inandığı tek şey içindeki sevgiydi. Yanındaki insanlara duyduğu sevgi ve güven onu her zaman aydınlığa götürmüştü.
Bella omuzlarını sıkan ellere baktı. Leydi Julie'nın inanmak istediği şeyi ona söylediğini çok iyi biliyordu. Ne küçük bir kız çocuğuydu ne de salaktı! Mutluluğa ulaşacağı bir an mutlaka gelecekti. Bella bu an geldiğinde yaşıyor olmayı diliyordu. En önemlisi Eric'in yaşıyor olmasını diliyordu. Her şey onların üzerine kurulu bir şekilde ilerliyordu. Birisi ya da birileri Quer toprakları üzerindeki gücü yok etmek istiyordu. Bella diz kapaklarına yapışan toprağı temizlemek için eteğini sirkelemeye başladı ve bu bahaneyle Julie'nın ellerinin tutuşundan uzaklaşmış oldu. Ona kimsenin dokunmasını istemiyordu. Topraklarına adım attığından beri sıkıntı verdiği adamı yani kocasını kurtarmaktan başka bir şey istemiyor, düşünemiyordu.
Julie ondan uzaklaşan kadına doğru elini uzattığında bir karşılık alamayarak ellerini iki yanına indirdi ve olanlar yüzünden utanarak yüzünü yere eğdi. Ne diyebileceği bir şey vardı ne de yapabileceği bir şey ama inandıkları uğruna savaşmaktan asla vazgeçmeyeceğide bir başka gerçekti.
"Bella..."
"Lütfen Leydi Julie!" Sesi sert ve çıkış kapısı sunmayan türdendi.
"Sadece bir hafta..."
"Bir haftanın sonunda değişen bir şeyin olmayacağına inanıyorum Leydi Julie... Ama bir haftanın sonunda dedikleriniz gerçek olmazsa ben ve Eric'in yaşamının son bulacağına inanıyorum. Bu toprakların kötü insanların eline geçmesine engel olun Leydi Julie..." Bu bir veda gibiydi ve içinde bir tutam umut barındırmıyordu. Bella yaşamak, sevmek, sevilmek, kocaman bir aile kurmak, Eric'in kalbine sevgiye dair şiirler dizelemek istiyordu... Son nefesini vereceği ana kadar da hayallerine tutunacaktı. Julie ona morarmış yüzünü aydınlatan yeşil gözleriyle bakınca Bella gülümsemeye gayret etti ama bunu zorla yapıyordu. Kimsenin üstüne gitmeye, kimseyi suçlamaya hakkı yoktu. Bu onun kaderiydi ve o kader asla güzelliklerle ya da iyi şeylerle donatılmamıştı.
u
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hadi Kalbim Yeniden Sev (İngiliz Çiçekleri 2. Kitap) *Tamamlandı*
Ficción históricaYaralı bir adam... Güçlü bir adamın yardımına ihtiyacı olan bir leydi... *** Leydi Bella babasından kalan toprakları korumak ve kendisini güvende hissetmek istiyordu ama bunun için yenilmez bir savaşçıya ihtiyacı vardı. *** E...