-40-

6K 435 2
                                    


*

Gözlerimi açmaya çalışırken dünyanın en zor işini yapıyormuşum gibi hissettim. Ağrıyan bedenim sert yatağıma geri yatmam için bana yalvarsa da bunu yapmadım, olduğum yerde oturarak etrafıma baktım. Eski, yıkık dökük bir odadaydım. Odayı aydınlatan kocaman pis bir pencere, sıcaklık yaydığını sanan bir şömine, birkaç sandalye ve iki yatak daha vardı. Hasta bakım odası gibi bir yerdi yattığım oda ama hiçbir hastaya iyi gelmeyecek havaya sahipti. Burnumu memnuniyetsizce buruşturdum ve ayaklarımı yataktan aşağıya sarkıtarak soğuk zemine bastığımda dişlerimin arasından çıkan boğuk çığlığa engel olamadım. Yer çok soğuktu. Oda çok soğuktu ve sanki damarlarımda akan kanda giderek soğuyordu.

Neredeyim ben?

Gözlerimi ovdum, ayağa kalmak için yataktan güç aldığım sırada pencerenin gerisinde kalan karanlık gölge bana seslendi. Korkuyla yatağıma geri oturdum. Yatak dediğim şey samanlarla doldurulmuş bir bez parçasıydı, kollarıma batan onlarca samanın izini görebiliyordum. Dikkatimi bana seslenen adama verdim, sonra onun bir adam olmadığını anlayarak rahatladım. O beni bulan çocuktu ve bana doğru geliyordu.

"İyi misin?"

"Burası neresi?"

"Adın ne?"

"Sen kimsin?"

Çocuğun güçlü kahkahasıyla yatağımda bende sallandık ama o bunu fark etmedi. Kara gözlerini bana doğru indirdi, bu sefer beni korkutan bakışlarıyla konuşmaya başladı. Sanki verceğim cevapları duymak için yıllarca beklemiş gibi bir hali vardı.

"İki haftadır uyuyorsun ufaklık, herkes öleceğinden eminken ben yaşayacağına inandım ve beni haklı çıkardığın için şimdi sana teşekkür etmeliyim. İskoç topraklarındasın, ben Eider McDuck, Hector McDuck'un oğluyum," dediğinde burnu neredeyse burnuma değmek üzereydi. Şimdi cevap verme sırası bende olsa da ona ne diyeceğimi bilmiyordum çünkü hâlâ hiçbir şey hatırlamıyordum. Adımı bile!

"Ben hiçbir şey hatırlamıyorum!" dedim titreyen parmaklarımı yatağıma gömerek, benim endişemi hissetmiş olacak ki aniden ellerini omuzlarıma koydu ve beni sakinleştirdi.

"Sorun değil, hafızanın yerine geleceğini düşünmüştük, aldığın darbe çok güçlü olmalı ki hâlâ bir şeyler hatırlamıyorsun ufaklık," dediğinde gözlerimi onun gözlerine diktim ve bana vuracağı ya da kötü sözler söyleyeceği anın gelmesini bekledim ama o bana bakmaktan başka bir şey yapmadı. Bir şey hatırlamıyor oluşuma 'hafıza kaybı' adını vermişti ama ben hafızamı değil her şeyimi kaybetmiştim, bildiğim tek şey ufak olmayışımdı. Omuzlarımda duran ellerini iterek ayağa kalktım, onunla göğüs göğüse vererek cesaretimi kanıtladım.

"Ben ufak değilim!"

Yine kahkaha atarak dizlerine tutunmuştu ve onun kahkahasıyla gülümsediğimi hissettiğimde ellerim istemsizce yüzüme kaydı. Dudaklarıma dokunup gülümsemenin gerçekliğine inanmaya çalıştım. Özgürce attığı kahkahaları ve kendine olan güveni beni alt ediyordu.

"Peki, tamam sen ufaklık değilsin. Bundan sonra sana Eric diyeceğim ve çok büyük bir soyun adını alacaksın," diyerek bana sarıldığında nefesimi tutmuş, sabit durmaya gayret etmiştim. Ama onun sıcak ve samimi oluşu beni çoktan ele geçirmişti.

"Ne demek istediğini anlamıyorum," dedim, onun sıkı tutuşunun altında omzunun gerisine doğru titrek bir nefes alıp beni saran kollarını kendimden uzaklaştırmaya çalıştım ama yine onu hareket ettirememiştim.

"Bundan sonra sen Eric McVerht'sin. Nereden geldiğin ya da nasıl geldiğin umrumda değil! İster düşmanımın oğlu ol, ister dostumun oğlu, bu da umrumda değil! Sen geçmişini hatırlayana kadar benim kardeşim olarak kalacaksın ve ben sana Eric diye sesleneceğim."

Beni sahiplenen sesiyle evimdeymişim gibi hissettim ve onun bana verdiği ismi kabullenerek başımı yere eğdim. Haklıydı, geçmişimi hatırlayana kadar onun kardeşi olmaktan başka çarem yokmuş gibi görünüyordu. Onunla güvendeydim ve bu gerçekten ihtiyacım olan şeydi.

Hadi  Kalbim Yeniden Sev  (İngiliz Çiçekleri 2. Kitap) *Tamamlandı*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin