Merhaba güzel ailem... Görüşmeyeli çok uzun zaman olduğunun farkındayım. Sizi ihmal edip unuttuğumu, düşünmeyin. Sadece bu kitaplaşma sürecindeki belirsizlikler yüzünden size net bir haber veremeyecek olmak de bölümleri eklememi geciktirdi. Kurdoğlu'nun kesin çıkış tarihi hala belli değil ama en kısa zamanda güzel haberlerle size döneceğim hatta çok çok güzel haberlerim olabilir... Dualarınızı bekliyorum ve sizden asla unutmamanızı istediğim en önemli şeyse birbirimizi yüz yüze hiç görmemiş, yan yana hiç gelmemiş olabiliriz ama benim her yeni güne uyandığımda yüzümü gülümseten hayatımdaki en değerli varlıklar olduğunuzu bilmenizi istiyorum. Her zaman söylediğim gibi aile olmak her zaman kan olmakla alakalı değil. Ben sizin sıcacık yüreğinizi hissediyorum, dilerim siz de benim yüreğimdeki yerinizi hissediyorsunuzdur.
Hepinizi gerçekten çok seviyorum ve o güzel yüreklerinizden öpüyorum... Sizi ne kadar özlediğimi anlatacak kelime olmadığı için bu konuyla ilgili bir cümle kurmaya bile yeltenmiyorum.
Yorumlarınız benim için çok önemli çünkü okuduğum yorumlar sayesinde bir sonraki bölümü oturup şevkle yazabiliyorum, beğenileriniz çok önemli... Hala beni sevip umursadığınıza dair umutlarımı büyütüyor. Sizi çok seviyorum, keyifli okumalar...
25.Bölüm ''Hasretinden Prangalar Eskittim...''
''Yetinmek Cehennemin Öbür Adıdır...''
Ahmet Arif
İçimde haykıran sadece saçlarına yer yer kırlar dağılmış Kadir değildi... Çığlık çığlığa ağlayan küçük yetim bir çocuk vardı. O çocuk ki babası gibi olmak için onun bıraktığı ekmek kırıntılarını takip eden.
Hep böyle olmaz mıydı zaten? Neye bağlandıysak körüne körüne hep bir çığlıkla son bulmaz mıydı?
Benim kendimden çok güvendiklerim vardı. Aynı karında aynı kanda olmak değildi üstelik sevda. Ya da bir kadına,bir erkeğe duyulmazdı ki sevda?
Bazı insanlara duyduğunuz ne sevdaya benzerdi ne aşka ... Daha üstün daha yüce olurdu. Üstelik o duyguyu ne ananız ne de babanız diye hissederdiniz. Kalpte yer verilirdi bazına nedensiz...üstadın da dediği gibi.
Hem sevmenin,sevdanın nedeni mi olurdu? Ticaret değildi ki kaç gram tartıp ona göre sevesiniz birilerini... Azıcık görmeyince,okşamayınca yüreğinizi bırakıp gidebilesiniz sevdiğim dediklerinizi...
''Baban çok ah aldı Poyrazoğlu ve o ahlar da kellesinden çıktı.''
Parmaklıklara yaklaşıp benden büyüğe asla yapmayacağım şeyi yaptım. Boğazına parmaklarımı geçirdim. O babam değildi benim sadece. Besmelesiz alınmazdı bazı insanların isimleri benim kitabımda ve Serdar Poyrazoğlu da öyle bir adamdı.
O anda kapı açılıp içeri Ömer amca girdi. Tesadüfün böylesi diyeceğim ama içimden bir ses bu adamın asla tesadüfle işi olmaz diyordu. Silik silik hatırladığım şeyleri birleştirmek için beynimin her hücresini zorluyordum.
''Osman düşündüğümden çabuk başlamışsınız...''
Boğazını sıktığım yaşlı adamın morarmaya başladığını fark edince bıraktım. Dizlerinin üstüne çöküp öksürmeye başladı. Ömer amcanın yanında gelen polis memuru yaşlı adamın hücresinin kapısını açıp ona doğru gidecekken yaşlı adam ani bir hamleyle polis memuruna kafa atıp onu yere düşürdü. Olduğum yerde kollarımı bağlayıp izlemeye başladım adamı.
''Ömer...Ömer...Ömer...''
Sesi ukala çıkıyordu. Ömer amcanın şakaklarındaki damar atmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Poyrazoğlu - Kabadayı Serisi (3)
Romance"Mutluluğu sende bulan senindir, ötesi misafir..." "Yetime mi yetiyor lan gücünüz? Ben de Poyrazoğlu'ysam, ya ben kazıyacağım sizi bu dünyadan, ya da siz beni!" ****** "...