31.Bölüm"Seni sevdikçe ölmeyeceğim ben Serçe..."

4.9K 341 45
                                    

Merhaba canlar...:) Biz geldik.. Kadir'i yazmak beni alabildiğine hem mutlu ediyor hem hüzne boğuyor. Ama o kadar 'adam ki' ellerim ben farkında olmadan yazıyor onu. Biliyorsunuz Ramazan ayı yakında ve ben o dönem şimdikinden bile yoğun oluyorum. Bölüm eklemek için elimden geleni tabii ki yapacağım ama ara açılırsa ne olur gönül koymayın bana oldu mu? Çünkü yine bulduğum her boşlukta yazıp biter bitmez ekleyeceğim.

Sizleri çok özlüyorum...Bu kısa anlarda anlatabiliyor muyum sevdamı bilemiyorum?

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını çok büyük mutlulukla kutladık,sizlerin de ailelerinde olan tüm çocukların yüreğinden öpüyorum. Ve ben ülkemde hala çocukların hakettiği yerde olmadığını bilmenin acısını hissediyorum.Dilerim çocukların yalnız ülkemde değil tüm dünyada mutlu,özgür olduğu bir gelecek olur.

Medyaya eklediğim müzikle okumanızı tavsiye ediyor ve gidiyorum...Keyifli okumalar..:)


"Seni Sevdikçe Ölmeyeceğim Ben Serçe..."


"Ben seni ölene dek seveceğim boş laf.

Ben seni sevdikçe ölmeyeceğim."

Can Yücel


Benim yetim sabahlarım vardı. Yetim gecelerim,günlerim...

Nasıl da üşürdü içim her yeni günde,her yeni gecede. Bileklerimde prangalar,yüreğimde yalnızlık hüküm giymişti. Ve o hükmü adalet değil ben vermiştim kendime.

İnsan kendi adaletini kendi sağlamalı oğlum derdi babam... Sen yüreğinde taşımalısın adaletin terazisini. Ve asla kefeleri gereğinden fazla yükle doldurma. Ya yüreğin,ya ruhun altında kalır.

İşte şimdi anlıyordum ne demek istediğini. Ezo gideli bir saat olmuştu. O gittiği an yine kimsesiz kalmıştım.Tıpkı babamı kaybettiğim o gün gibi... Çocuk yüreğim için babamı kaybetmek, bir yere gidip gelmemesiydi,gittiği yerde oyalanması belki.

Başka bir şehre, başka bir ülkeye gitmişti sadece.Oysa cenazesinin olduğu gün anlamıştım. Ben babamı başka bir şehre değil,ülkeye hiç değil,ben babamı sonsuzluğa uğurlamıştım.

Biz gidenin arkasından su dökerdik daha çabuk gelsinler diye... Daha çabuk kavuşalım diye... Ben nasıl kavuşacaktım babama?

Başımı kaldırıp yattığım yere yakın olan küçük demirli pencereden gökyüzünü izledim. Görebildiğim tek şey kuşlardı. Tek bir çizgide sıralanmış uçuyorlardı. Özgürlerdi kuşlar...Evet özgürlerdi ama aslında onların da vardı mahkumiyeti...

Gökyüzüne sürgün edilmişlerdi.Onların sürgünlüğü benim özgürlüğümdü.

"Kadir... Oğlum."

Yüzümde bir tebessüm Ömer babaya döndüm. Mavileri buruk sanki aklımdan geçenleri okumaya çalışır gibiydi.

"Buyur baba."

Yüzünde şaşkınlıkla karışık bir gülümseme oluştu. Gülümseme sebebin olmak bile yetti be baba. İçim titredi. Kim demiş hayat adil değil diye. Kim demiş hayat acımasız diye.

Evet adalatini,acımasızlığını hissettiğim anlarım olmuştu. Çok ağladığım günlerim ve hatta gecelerim. Ve şimdi anlıyordum ki hayatın acı yanları kadar tatlı olan yanları da vardı. Sadece bazen görmek zaman alabiliyordu.Ya da anlamak.

Biraz zaman ,belki biraz da sabır... Her karanlığın sonsuz olmadığını,olmayacağını hatırlatanlar olmalıydı hayatınızda,ruhunuzda...Bu insanlar bazen bir mavilikle bazen bir demir gibi başınıza balyozla vururcasına ve belki de bir sokak arasında iri kıyım adamlara kafa tutup 'seni ben koruyacağım Kadir Poyrazoğlu'diyen bir serçenin kanadında geliyordu.

Poyrazoğlu - Kabadayı Serisi (3)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin