50.BÖLÜM:"Sadece dediğimi yap!"

63.4K 2.6K 187
                                    


Tenime nüfuz eden sert beyaz ışık gözlerimi kamaştırdı , onları hafifçe kırpıştırdım. Burnuma gelen o keskin koku ve yanı başımda ritmik olarak öten monitör uyanmamı sağlamıştı.
Gördüğüm ilk şey beyaz sıvalı tavandı, gözlerimi hafifçe çevremde dolaştırdığımda bulunduğum yerin küçük bir hastahane odası olduğunu anlamıştım. Beyazın hakim olduğu oda, şimdi o korku halinden çıkmamı ve kendimi güvende hissetmemi sağlamıştı.

Başımı sağ tarafıma doğru döndürdüğümde ise Mert'i gördüm. Yanı başımdaki küçük sandalyedeydi ve uyuyordu. Başı sol omzuna düşmüş bir şekilde alelade bir biçimde.
Dikkatlice yüzünü inceledim, sanki onu ilk kez gören ergen bir kız çocuğu gibi. Yüzündeki her detayı, her kıvrımı yeniden ve yeniden zihnime kazıdım. O kadar kusursuzduki... Onun gibi bir varlık nasıl var olabilirdi?

Yaklaşık olarak 5 dakika boyunca onu incelemiştim, yüzünü ve vücudunu. Parmaklarındaki dövmeleri... ve sarılı elini. Sağ eli beyaz bir sargı beziyle sarılmıştı. Yer yer kızıla boyanmış beyaz bir sargı beziydi bu.
Ben onun sarılı elini incelerken o yutkundu ve hemen ardından gözlerini yavaşça açtı. Uykusuz görünüyordu. Kan çanağı olmuş gözleri ve alt tarafındaki mor halkalar uyumadığına işaretti. Bana fısıldadı.
"Ada, iyi misin?"

"Ben... ben iyiyim. Asıl sen iyi misin? Uykusuz görünüyosun."

Elini uzattı ve damar yolu açılmış olan elimi sıktı.
"Beni boşver sen, benim bi şeyim yok."

"Emin misin Mert, elin... elin kanıyo!!!"

Eli gerçektende kanamaya başlamıştı. Sargının altından yayılan kırmızı sıvının dağılışını görebiliyordum.
Sol eliyle kanayan elinin üstünü kapattı ve "Aa yok bir şey, yakında geçer. Kafana takma, iyileşmene bak."

"Bu... bu dün oldu değil mi? Benim yüzümden. Benim yüzümden oldu. Ben... ben sana zarar vermekten başka bir halta yaramıyorum."
Ağlamaya başlamıştım. Yukarı kalkan kaşlarım, sulanan gözlerim, titreyen çenem. Kendime asla engel olamıyordum. Güçlü değildim ben, savunmasız ve zayıftım. Aynı zamanda sulu göz.

Mert elini saçlarıma doğru götürdü ve onları okşadı. Dokunuşu, vücudumdaki her bir parçanın sarsılıp irkilmesine sebep oldu.
"Şşşşşşş, böyle şeyler söylememelisin küçük kız, ve ağlamamalısın. Artık yeter."

"Mert, Mert dün neler oldu!!!"
Hıçkırıklarımın arasından güç bela bu soruyu sorabilmiştim.

"Dün, dün ben seni dışarı çıkardığımda işleri neredeyse bitmişti. Onlardan kurtuluyorduk. Karavana gittiğimde ise seninle ilgilendim, olanlara şahitlik etmedim. Seni hastaneye yetiştirirkense onlardan kurtulduğumuza dair bilgi vermek için telefon ettiler. Hepsi bu!!!"

Tek kaşımı sorgularcasına kaldırdım.
"Hepsi bu!!!"

"Evet Ada, senin için hepsi bu. Bilmen gereken sınır bu, sakın kurcalama. İyiliğin için!!!"

"Mert, onlardan nasıl kurtuldunuz?"

"Ada sana karışma dedim!!!"

"Mert, söyle. Onlardan nasıl kurtuldunuz?"
İşte şimdi bağırıyordum.

"Ada, sessiz ol ve bana güven. Sen bu işe karışma."

"Mert söyle yoksa...yoksa polise giderim."

"Hayır Ada gidemezsin."

"Giderim!!!"

"Tamam... tamam başımın belası."

Kollarımı çapraz yaptım ve konuşmasını, dudaklarından dökülecek kelimeleri bekledim. Saliseler, saniyeler geçiyordu ama ben hala bekliyordum.

KURALSIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin