Mert'ten beni Eylül'ün evine bırakmasını istediğimde sorgularcasına tek kaşını kaldırmıştı fakat kız kıza takılacağız dediğimde durumu anlamış ve tek bir soru dahi sormamıştı.
İşte şimdi büyük ve uzun apartman kapısındaydım. Eylül'ün evi yirmi dördüncü kattaydı, bütün gününü geçirdiği ev zeminden bu kadar uzakken korkmadan nasıl o evde kaldığını asla anlayamamıştım. Orada sürekli kalma düşüncesi bile karnıma ağrılar saplanması için yeterliydi.
Binanın girişine doğru yürüdüm ve kapının sağ tarafında bulunan zillerden Eylül'ünkünü aramaya başladım. Parmaklarımı baştan aşağı zillerde gezdirirken "Aycan Yılmaz" isim ve soyismini gördüğümde durdum ve sertçe üzerine bastırdım.
Aycan teyze Eylül'ün annesiydi ve Eylül evde onunla yalnız yaşıyordu. O daha sekiz yaşındayken annesinin babasıyla şiddetli geçimsizlik yüzünden ayrıldığını söylemişti Eylül. Ayrıldıktan sonra babası Aycan'a zaten eskiden de kısıtlı verdiği sevgiyi vermez olmuş. Ayda yılda bir eve uğruyor, onda da kavga edip gidiyormuş.
Dış kapının sert ve keskin açılma sesiyle düşüncelerimden sıyrılıp kendime geldim. Kapıyı ittirip içeri girdim ve yan yana duran iki asansöre doğru yürümeye başladım. Yirmi dördüncü kata kadar merdivenle çıkmanın imkansızlığı asansörü zorunlu kılıyordu.
İkisininde düğmesine bastım ve beklemeye başladım.
Yaklaşık bir dakika kadar bekledikten sonra hiçbir işe yaramayacağını bilmeme rağmen düğmelere ikinci kere sertçe bastım.
Gelmişti, ikinci basışımın üzerinden yalnızca birkaç saniye sonra gelmişti. Acaba bu düğmelere birkaç kere basmak işe yarıyor muydu?
Kapı açıldığında içeriden kısa boylu, hafif kilolu ve yaşına göre oldukça hoş giyinmiş yaşlı bir kadın çıktı. Bana gülümsediğinde "Günaydın." dedim gülümseyerek.
Asansörden inerken ince ve tatlı sesiyle "Günaydın." dediğinde asansöre girmek üzerindeydim.
İçeri girdim ve kat numarasına bastım, ne çok sayı vardı burada. Kapı tam kapanırken kadın dışarıdan bana seslendi. "Sen Salih'in kızı mısın yavrum?"
Salih kimdi bilmiyordum, biriyle karıştırmıştı anlaşılan. Cevap vermek için çok geçti çünkü kapı çoktan kapanmıştı ve asansör yukarıya doğru hareketlenmeye başlamıştı.
Yukarıya, yirmi dördüncü kata çıkmam yaklaşık olarak bir dakika aldı. Asansörün büyük kapısı açılır açılmaz dışarı adım attım ve Eylül'ün dairesine doğru yürümeye başladım.
Üzerinde büyük mavi bir nazar boncuğu olan kapının önüne geldiğimde durdum. Eylül'ün eviydi burası. Aycan teyze nazara inanırdı. Evin her köşesinde, buzdolabında, kapıların üzerinde, duvarlarda nazar boncuğu asılıydı.
Parmaklarımla sertçe zile bastım ve geri çekilip beklemeye başladım. Birkaç saniye sonra içerden Aycan teyzenin sesi geldi. "Geldim."
Bu sesi duyduktan sonra kapının uzun süren kilit sesleri duyuldu ve ardında kapı açıldı. Karşımda Aycan teyze duruyordu, elini beline koymuş bana şaşkın bakışlar atıyordu.
"Ada, kızım."
Gülümsedim. "Merhaba Aycan teyze, Eylül'ü görmeye gelmiştim ben." dediğimde kaşları hafifçe çatıldı.
"Ee kızım, Eylül evde yok ki." dediğinde anlam veremedim.
"Nasıl yaa? İyide bana burada olduğunu söylemişti. Buraya gelmemi söyledi, biz...konuşucaktık biraz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURALSIZ
Novela JuvenilAda, 18'ine gireceği gün anne ve babasının ölümüyle sarsılır. Ailesinin ölümü üzerine hayatta kalan tek akrabası olan amcası, onu İstanbul'a götürür. Ada, artık hiç bilmediği yeni bir şehirdedir ve yapayalnızdır. Onu karanlığın pençesinden kurtaran...