Kollarımı havaya kaldırdım ve bağırdım. "Derdin ne senin!"
Büyük bir kahkaha patlattı ve ona tiksintiyle bakan gözlerimi umursamadan cevap verdi. "Derdim sensin... Ve Mert."dedi ve beni sertçe kollarımdan tutup sarstı. Kulağıma yaklaştı ve fısıldadı.
"Şu an benim altımda olsan Mert deliye dönerdi."
Bu sözcükleri fısıldadığında başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. Bana nasıl böyle bir şey söylerdi?
Ondan kendimi kurtarmaya çalıştım ve kurtardığım kolumla tam tokadı basıcakken havada kalan elimi yakaladı ve aşağı indirdi. Kollarımı öyle bir sıkıyordu ki canımı yakıyordu. Yüzüne tükürmek istiyordum.
Gözleri yüzümü es geçti ve bakışları arkama odaklandı. Bana baktı ve gülümsedi. Ardından aniden ellerini kollarımdan ayırıp kulaklarımın arkasına koydu ve aniden dudaklarıma yapıştı.
Beni bırakması için çırpınırken tırnaklarımı ellerine geçirdim ve onu kendimden uzağa doğru itmeye çalıştım. Dudaklarıma yapıştırdığı iğrenç dudakları beni sertçe öperken aniden bıraktı ve gözlerini tekrar arkama odakladı.
Neye baktığını anlamak için arkamı döndüğümde onun buz mavisi gözleriyle karşılaştım. O mavilik yerini kor ateşe bırakmıştı. Sadece gözleri değildi değişen, yüzündeki ifade tamamıyla farklıydı.
Öfkeden deliye dönmüştü, çenesinde sürekli bir hareketlenme vardı ve dişlerini sıkıyordu. Aşağıda yumruk yapmış olduğu elleri kıpkırmızı olmuştu ve üstündeki damarlar daha da belirginleşmişti. Üstündeki kolsuz siyah askılı tişörtü kol kaslarının üzerindeki şişen damarları saklamıyordu.
Bu onun sinirlendiği anlar içinde en kötüsüydü. İçinde yanan yangın en büyüğüydü. Şimdiye kadar daha büyüğüne rastlamamıştım.
Çenesini oynattı ve birkaç büyük adımda hızlıca yanımıza gelerek arkamda duran Utku'yu boynundan kavradı. Parmaklarını sertçe boğazına geçirmişti ve ondan gelen hırıltıları umursamadan çocuğu boynundan çekip hemen yan taraftaki duvara sertçe kafasını vurdu.
Duvardaki çatırdama sesiyle beraber insanların çığlıklarının yükselmesi bir oldu. Mert'in gözü dönmüştü, hiçbir şeyi umursamıyor, yalnızca Utku'ya yapmak istediklerini gerçekleştirmek istiyordu.
Mert onu boynundan tutmaya devam ederek duvardan çekti ve bir kez daha sertçe vurdu. Duvarın üzerinden dökülen küçük parçaları görebiliyordum. Ona öylesine büyük bir zarar veriyordu ki onu öldürebilirdi. Şimdiye kadar bilincini kaybetmemiş olması bile mucizeydi.
Yardım etmesini, onları ayırmasını söylemek için barmene doğru başımı çevirdiğimde onun orada olmadığını fark ettim. Anlaşılan topuklamıştı.
"Seni geberticem. Beni duyuyor musun *r*spu çocuğu? Geberticem."
Mert'in bağırışı bütün bara yayılmıştı ve bu söylediklerinden sonra insanların çoğu bardan ayrılmaya başladı. Kalanlardan bazıları durup onları öylece izliyor, bazıları telefonlarına sarılmış polisi aramaya çalışıyorlardı.
"Mert, Mert bırak lütfen. İş polise gidecek." diye bağırdığımda Utku'yu bıraktı ve etrafına baktı. Öfke yüklü gözleri bardaki insanları taradı ve sonra bağırdı.
"Eğer burada polisi arayan tek bir kişi olursa onu da mahvederim."Bunu söylediğinde barda elinde telefon tutan insanlar dikkatlerini telefondan ayırıp Mert'e odaklandılar. Biri bile onları ayırmaya çalışmamıştı, polisi arıyorlardı ve polis gelene kadar kim bilir neler olurdu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURALSIZ
Teen FictionAda, 18'ine gireceği gün anne ve babasının ölümüyle sarsılır. Ailesinin ölümü üzerine hayatta kalan tek akrabası olan amcası, onu İstanbul'a götürür. Ada, artık hiç bilmediği yeni bir şehirdedir ve yapayalnızdır. Onu karanlığın pençesinden kurtaran...