► Kelime Sayısı: 2065
►Anlatan Karakter: Leoris
► Irkı: İnsanGecenin bir körüydü. Saatin kaç olduğunu bırak, saatin kaça yaklaştığını bile bilmiyordum. Uykudan uyanmış olmanın sarhoşluğuyla sadece birkaç şeyi aynı anda yapabiliyor ve idrak edebiliyordum. İlk önce dışarıdan gelen korkunç bir çığlık ve ardı ardına gelen gürültüleri duydum. Tam o anda gözlerimi açarak doğruldum. Uykumda bile o kadar tetikteydim ki direkt olarak doğrulmuştum. Birkaç kılıç darbesi ve birkaç haykırış duydum. Gözlerimi tam olarak açabilip etrafıma bakındığımda Vorungath'ın gittiğini ve komidininin içine bıraktığı hançerini de almış olduğunu fark ettim. Bunu tek bir açıklaması olabilirdi, bir saldırı oluyordu. Bu bir görev miydi yoksa sıradan bir olay mı bilemiyordum ama bunun bir şekilde püskürtülmesi gerektiğinin son derece farkındaydım.
Hızlıca yataktan çıktım ve hançerimi alıp her şeyimi kuşandım. Odadan çıktığımda, hanın meydanında ufak çaplı bir kan gölü gördüm. Kapı kırılmış, bir vahşi içeriye büyük ihtimalle bir çığlıkla dalmış, ben yattığımda kapının en yakınında vuran kel ve hafif yaşlı bir adamı pençeleyip öldürmüş, ardından da bölgedeki birinin sapladığı üç kılıç darbesi ile yere serilmişti. Kafası meydanda yanan ateşin içine girmişti ve bu hanın iğrenç bir koku ile dolmasına sebep olmuştu. Kırık kapının arkasında en az on vahşi gördüm. Uzunca pençeleriyle dışarıdaydılar. Bir anda bir tanesini beni gördü ve içeriye doğru yönlendi. Ardından bir diğeri daha. İkisi doğrudan üzerime geliyordu. Bir anda beni ilk gören korkunç hızlandı. Vorungath'ın bahsettiği serilik bu olmalıydı.
Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum ve yalnızdım. Bu kadar erken olacağını düşünmüyordum. O an her şey yavaşladı. Birincisi çok hızlı bir biçimde kapıdan içeriye daldı ve pençesini doğrudan üzerime savurdu. Ne ara kapının eşiğinden hanın öbür ucundaki bedenime atıldığını bilmiyordum. O hamleyi engellemem imkansızdı. Hızlı bir refleksle sol yaptım ve hançerimi kınından çıkarıp onun böğrüne doğru savurdum. Diğer elindeki pençesini sürterek hançerimi itti ve han kulak tırmalayıcı bir ses ile sallandı. Öbürü çok hızlı bir biçimde geliyordu. Bunu indirmem gerekiyordu yoksa ikisiyle aynı anda başa çıkamazdım. Kapının eşiğine bir duvar hayal etmeye başladım. Bir taraftan da olabildiğince hareket ederek vahşinin hızlı pençelerinden kaçınmaya çalışıyordum. Bir fırsat kolluyordum ama o bana açık vermiyordu. Onun bana açık vermediği her saniyede ise onunla kapışacağım bir arena inşa ediyordum.
Önce kapının eşiğini, ardından pencereleri Gölge Aldatmacası ile doldurdum. İş tamamdı. Ardından elimde bir ateş topu oluşturdum. Elimdeki tehditi gören vahşi tempoyu bir tık arttırdı. Üzerime hızlıca atıldı, önce bir sol ardından bir sağ ve sol sol sağ sol şeklinde altı pençe denedi. İlk ikisi kolaydı ve üçüncüsünü hançerimle engelledim. Dördüncüsünden eğilerek ve beşincisinden yuvarlanarak sıyrıldım ve hızını kontrol edemeyen hayvan son hamleyi havaya savurdu. Bu aradığım fırsattı. Ateş topunu, meydandaki ateşin üstüne attım ve ateşten beslenen alev topu dahada büyüyerek yaratığı vurdu. Yaratık alev almaya başladığında, Suikastçi'nin Vahşeti zamanı gelmişti. Çok hafif bir şekilde büyü gücünü hançerime yükledim. Amacım şiddetli bir darbe ile onu öldürmek değildi. Suikastçi'nin Vahşeti, kanı yanabilir yapardı. Benim istediğimde buydu. Büyü gücünü bacaklarımda topladım ve atılıp tabanlarıma savurdum. vahşinin sırtında bitiverdim ve hançeri sapladım. Yanabilir olan kanı zaten yanan vücuduyla birleşti ve yaratık kulak tırmalayıcı bir sesle öldü. Hançerimi almamla birlikte eşikteki gölge parçalandı ve içeri büyük bir gürültüyle ikinci vahşi girdi.
Vahşiyle karşı karşıya kalmıştım ve bu sefer büyü gücüm biraz azalmıştı. Eldivenin üzerinden sahip olduğum miktara baktım. Çeyreği gitmişti bile. Zaten büyük ihtimalle tam dolmadan uyanmıştım. Bu şeylerle kafa kafaya mücadele etmem imkansızdı çünkü iki eli toplam on hançer gibiydi. Meydandaki alev sönmüştü. Gölge Aldatmacası veya Buz Küresi ile bir şeyler yapmak zorundaydım. Onun herhangi bir yerinde belirsem bile dönüp bana saldıracaktı. Doğrudan bir hamle ile ona vurmam zaten imkansızdı. Dikkatlice onunla aramda bir mesafe ile hareket ediyordum. Bunu ne yapacağıma karar verene dek yapmak zorundaydım yoksa başarılı olma imkanım yoktu. Bir taraftan da acele etmem gerekiyordu çünkü dışarıda ne olduğunu bilmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
|| Kule φ Yedi Dünya ||
FantasyUratha İkinci adıyla, cennet. Her yıl on iki özel savaşçı, Kule'ye girmek amacıyla seçilir. Büyücüler, okçular, savaşçılar. Elfler, orklar, insanlar. Herhangi bir farklılık gözetmeksizin, Yedi Dünya Kulesine, zirveye tırmanmak için seçilirler. Dev b...