►Kelime Sayısı: 1545
►Anlatan Karakter: Leoris
►Irkı: İnsan
►Gelişim Eldiveni Seviyesi: 5Bir uğultu. Kulaklarımı tırmalar gibi çoğalan, sanki bir hortumun merkezindeymişim gibi hissettiren, kulaklarımın etrafında rüzgar gibi dönüp duran rahatsız edici bir uğultu. Her yer kapkaranlıktı ve bilincim kendinde değildi. Neler olduğunu bilmiyor, hiçbir şey hatırlamıyor, doğru düzgün düşünemiyor, göremiyor, duyamıyor ve hareket edemiyordum. Sanki uykudan ilk uyandıktan saniyeler sonraki halsizlik hali gibiydi. Sanki birazda ölüme benziyordu. Kendi varlığımdan bile emin olamıyordum. Bir ceset olarak yaşıyor gibi, bir ölüymüşüm gibi hissediyordum. Ama yinede o an hissedebildiğim tek duygular olan bu duygulara tutundum ve onlar beni hayatta kalmaya iteledi.
Uyuşturucunun sadece vücuduma değil beynime de doğrudan etki ettiğini fark etmiştim. İradem korkunç bir güçle dayanmış gibiydi. Koma hali gibiydi. Yarım saat, bir saat, bilemediğim bir zaman dilimi kadar, zamanın içinde kaybolmuş ve tamamen yok olmuş gibi hissiz bir şekilde, o daracık sandıkta varlığımı sürdürdüm. Bu sadece benim hatırladığım zamandı. Sık sık uyanıyor ve sık sık uyuyor gibi hissediyordum. Hiçbir şey yapmıyor, yemek yemiyor, su içmiyor gibiydim. Sadece bilincim geliyor ve gidiyordu. Ne kadar geçtiğini ve ne olduğunu bilmiyordum. Gelişim Eldivenim bilinçsiz olduğumdan dolayı çalışmıyordu ve burada ne kadardır uyuduğumu bilmiyordum. Bilincimin yerine geldiği zamanlardan sadece büyük bir karmaşayı hatırlıyordum. Herkesin bir yerlere koşturduğu, büyük bir karmaşayı. Bu Vorungath olmalıydı. Benden haber alamadığında ve ortalığı karmaşaya vermişti.
Bir kere daha daldım ve sanki hiç zaman geçmemiş gibi uyandım. Bu, gerçekten bir uyanıştı. Kendime geldim, gözlerimi açtım. Bacağımda yürüyen rahatsız edici örümceği hissettim. Sandığın karanlık içinde, o ufak kilit deliğinden sızan ışıkla içeriyi sezdim. Yorgun ve bitkin hissediyordum ama yaram yoktu. Ne zamandır burada olduğumu bilmiyordum. Sandığın kapağını ittim ve yavaşça açtım. İçinden çıktım. Etraf hala aynıydı. Öbür sandığa baktım, büyücüyü içine attığım. Büyücünün cansız bedeni hala oradaydı. Buraya hala gelmemişlerdi. Etrafa biraz bakındım ve kulaklarımdaki uğultu yavaşça sönerek yok oldu. Başımın ağrısı ve dönmesi geçti, kendime gelmiştim. Sadece biraz uykuya ihtiyacım var gibi hissediyordum. Çok olmamış olmalıydı. Belki birgün. Daha fazla olsaydı diğerleri zaten gelip beni alırdı.
Etrafa bakındım. Daha fazla üsteleyemeyeceğim şeyler vardı. Her ne olduysa da ben zaten o akşamı kaçırmıştım. Eşikten tekrardan kütüphane odasına çıktım. Orada bir büyü kitabı olabileceğini tamamen unutmuştum. Tekrardan o koridora ve bir çift kapıya çıktım. Etrafta hiçbir ses yoktu. Pelerinime yavaşça sarıldım ve koridorun sonundaki büyük odaya girdim. Odada hiç kimse yoktu. Uzun, rahatça on insan alabilecek oturaklar ardı ardına dizilmişlerdi ve en önde bir yükseklik vardı. Yükseklikte yanında birer meşale olan bir taht vardı. Burası bir salon gibi bir şey olmalıydı. Rahatlıkla o gün buraya giren haydut sayısını içine alabilirdi. Odaya yavaşça girdim. Yerlerde, oturakların yanlarına dizilmiş koca koca içki bardakları vardı. Duvarlarda yeşil bir meşe yaprağı resmedilmiş olan sancaklar vardı. Duvarlar, zemin, her yer sarıydı. Oturaklar kahverengiydi. Taht ise kırmızı. Tahtın arkasında bir odaya giriş olduğunu fark ettim. Yavaşça oturaklardan geçerken üzerlerinde bir şey olup olmadığını kontrol ediyordum. Sanki büyük bir şenlik yapılmış gibiydi çünkü yerlerde ve her yerde tepeleme bir biçimde bira bardakları vardı. Bazı yerlerde ise bira bardağı kırıkları.
Ses çıkarmadan geçtim ve o sırada oturakların arkasında da bir kapı olduğunu fark ettim. İlk önce tahtın oradakine gitmenin daha cazip olduğuna karar verdim. Ufak yüksekliğe çıktım ve tahtın yanından geçerek o odaya doğru yaklaştım. Etrafta hala hiçbir ses yoktu. Nefes alıp verişlerimi bile sessiz yapmayı deniyordum. Kapıyı hafifçe araladım ve içeriye baktım. Hiç kimse yoktu. İçeriye hızlı adımlarla girdim. Duvarda bir flama daha vardı ve onun önünde ahşap bir masa vardı. Bir çalışma masası gibiydi ve üzerinde üç kağıt vardı. Onun yanında bir vazo ve biraz mürekkep vardı. Masanın dibinde bir ahşap sandalye arkasında ise bir demir kasa vardı. Tipik bir lider odasıydı. Jezzhal'a ait olmalıydı. Ahşap sandalyeye doğru ilerledim ve kağıtlara bakmaya başladım. Günlük vari bir şeydi ama tam olarakta öyle olmayabilirdi. Onları okumaya başladım. Yazı pek güzel olmasada en azından okunaklı bir yazıydı.
![](https://img.wattpad.com/cover/93429254-288-k63890.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
|| Kule φ Yedi Dünya ||
FantasyUratha İkinci adıyla, cennet. Her yıl on iki özel savaşçı, Kule'ye girmek amacıyla seçilir. Büyücüler, okçular, savaşçılar. Elfler, orklar, insanlar. Herhangi bir farklılık gözetmeksizin, Yedi Dünya Kulesine, zirveye tırmanmak için seçilirler. Dev b...