[D2] φ 45 φ

293 36 0
                                    

Kelime Sayısı: 1661
Anlatan Karakter: Leoris
Irkı: İnsan
Gelişim Eldiveni Seviyesi: 6

Yağan kar, ağaçların arasından gözüküyordu ancak girebilmek için yetersizdi. Soğuk sığınağımızda, ağzımdan çıkan nefesler, bir dumana dönüşüyor, ve karlı havaya savruluyordu. Sırtımı yasladığım ağaca mı yoksa bir elimde tuttuğum bir hayli sıcak olan ceylan etine mi teşekkür etsem bilemiyordum. Ortada zarzor yaktığımız ateşimiz çıtırdayarak yanmaya devam ederken sessiz sessiz ısı dalgaları gönderiyor, ufak kar taneleri ateşin içine girerek dağılıyordu. Herkes, Ruhkan'ı dinliyordu...

Ruhkan: Doğduğumda, bilmediğim çok fazla şey vardı. Çocukken de aynı şekilde. Mesela, Orklardan başka ırklar olmadığı söylenmişti bana. Orkların dışında diğer ırkların olmadığı ve olan birkaç tanesininde önemsiz olduğunu söylemişlerdi. Bir savaşçı olmam gerektiğini, cesur ve onurlu bir orkun gölgelere saklanmayacağını, yakından göğüs göğüse savaşacağını söylemişlerdi. Pek zengin değildik ve kerpiç bir evimiz vardı. Ama bilmediğim bir şey daha vardı. Her sabah, birçok arkadaşımla dışarıda orman yakınlarındaki köyümüzde oyunlar oynardık. Eğlenceli şeylerdi elbette o zamanlar. Ağaçların arkasından, gökyüzüne kadar uzanan ve hatta gökyüzünün bile üstüne çıkan bir şey görürdüm. Silindir ve inanılmaz derecede geniş ve yüksek bir şey. Kule. Ne olduğunu hergün merak eder, farklı teoriler üretirdik. "Orada Tanrılar var, bizi oradan gözetliyorlar. Gözetlemeleri için yüksek bir yer lazım tabiiki." teorisi, en mantıklı gelendi. Orada tanrıların olduğuna inanırdık ve kötü şeyler yapacağımız zaman oraya gözükmeden yapmayı denerdik. Hiç kimse büyüğüne sormazdı. Nedeni ise bilinmezdi. Herkesin bahsettiği bir "baba" vardı. Hep iyilik yapar, kahramanlıklar yapar, kurtarırdı. Khavelia'nın en iyi orkunun o olduğunu düşünmeye başladım ve "baba"ya hayran oldum. Baba, benim kahramanımdı. Birgün ise anneme sordum. "Baba, nerede?" Bir süre cevap alamadım. Bayağı bir süre. Ardından bunu unuttum, kuleye bakarak yaşamaya devam ettim. On üç yaşıma bastığımda ise bana her şeyi anlattılar. Babam, Kule'ye girmişti. Ondan önce dedemde. Ve onun babasıda. Biz, aile olarak güçlü bir soydan geliyorduk. Soyumuzda Uratha'ya eren biri vardı. Ancak ailesini yanına almamıştı. Bu da bizi fakirliğe sürüklemişti. Yinede her çocuk Uratha'ya erecek ümidiyle yetiştiriliyor, ve gönderiliyordu ailemizde. Ailemizi sefaletten kurtarması ümidiyle.

Bir sessizlik oldu. Ateşin çıtırtıları tekrardan havada duyuluyordu.

Sarnia: İyi ama, iyi durumdayken neden, Uratha'ya eren kişi aileyi almayınca, fakir duruma düştünüz?

Ruhkan: Bir savaşçı yetiştirmek zor bir iş. Ve masraflı. Uratha'ya erecek bir savaşçı yetiştirmek ise, daha fazlası. Önce zırh alınır, ardından bir kılıç, bir kalkan, birçok bileme taşları. Dövüş mankenleri kurulur, uğraşılır, zırhın ve kılıcın en kaliteli olmasına özen gösterilir. Çabalanır, mücadele edilir. Ölmemesi, güçlü ve bedenen olağanüstü olması için etler, yumurtalar, ne kadar yiyecek varsa göz kırpılmadan paralar gömülür. Her şey, onun güçlenmesi ve sağlıklı olması içindir. Ancak biri Uratha'ya erdikten sonra, kimseyi yanına almadı. Tarrn'ga. Tarrn'ga, annemin annesinin bahsettiği üzere, güçlü ve kuvvetli bir çocuktu. Doğuştan gelen bir gücü vardı. Bir erkekti. Zaten bizim ailemize, sadece savaşçı yetiştirildiği için kızlar asla gönderilmezdi. Yozlaşmış bir durumdaydık. Tarrn'ga, sıkı çalıştı, yoğun mücadeler etti, ailemiz o zamanlar iyi durumdaydı ve iki katlı bir evimiz vardı. Tüccarlardan en iyi zırhlar aldı, en iyi kılıçlar aldı, hergün kılıcını bileyecek, ona kaliteli yemekler yapacak kişiler buldu, onlara rüşvetler verdi. Tarrn'ga, inanılmaz bir ümit vaad ediyordu. Çok güçlüydü. Mankenlerin kafalarını uçuruyor, bölgedeki turnuvalarda hiç kaybetmeden herkesi mahvediyordu. Kule'ye girmeye bir hayli istekliydi. Orklar, çok heyecanlanmıştı. Çünkü o şimdiye kadar ork ırkına gelen en güçlü orktu. Yumruğunu yere attığında eli toprağın içine giriyor, betonları parçalıyordu. Bir turnuvada göğsüne kılıç darbesi alsada ölmemişti. Onun bir tanrı olabileceğini düşünenler bile vardı. Ork halkına gelmiş en güçlü kişi olarak tanımlanıyordu. Ama Kule görevlileri, onun gücünün yetersiz olacağını, takım uyumunu sağlamazsa öleceğini söyledi. Tarrn'ga, kibirli biriydi. Takıma uyum sağlamak istemedi çünkü hepsinden katbekat güçlüydü. Onlardan ayrı gezmeyi tercih etti. Dördüncü kata kadar kendi gücüyle, orküstü doğasıyla gelmeyi başardı. Ama dördüncü kata geldiğinde, bir gölge ile yüzleşmek zorunda kaldı. Gölge, çok hızlıydı. Tarrn'ga ona dokunamadan, yaratık onun bir kolunu koparttı. Tarrn'ga, onun hızıyla mücadele edemiyordu ki bu dördüncü kattaki sıradan bir canavardı. İleride onlarcasını öldürmek zorunda kalacakları. Ama takım halinde olmadan onunla başa çıkmaları imkansızdı çünkü çok hızlıydı. Tarrn'ga, kibirli olduğundan bireysel hareket etmiş ve gruptan ayrı ancak oraya kadar gelebilmişti. Birebir bir mücadelede, o yaratığı öldüremezdi. Kolunu koparan yaratık Tarrn'ga'nın aynı zamanda dilinin yarısını parçaladı. Bir gözünü oydu. Diğer kolundan serçe parmağını aldı. Tarrn'ga, ölmek üzereyken, grubu yardıma yetişti, onu bir şekilde öldürdüler ve Tarrn'ga'yı hayatta tuttular. Ancak orküstü doğası sayesinde hayatta kalabilen Tarrn'ga, asla eskisi kadar güçlü olamazdı. Görüşü yarı yarıyaydı, konuşmaları düzgün değil, harfler ağzından doğru düzgün çıkmıyordu. Bir kolu yoktu ve diğer kolunda serçe parmağı olmadığı için kılıç öğrenimindeki tüm dengesi altüst olmuştu. Asla eskisi gibi olamadı. Kule'yi bir şekilde sağ bitirdi. Hala dersini almayan Tarrn'ga, ailesine kin besledi. Onu ölüme attıklarını düşündü. Kimseyi yanına almadı. Uratha'da, cennette bile mutluluğu bulamayan Tarrn'ga, Uratha'ya erdikten üç gün sonra intihar etti. Tüm bunları ve intiharının haberini, kapımıza gelen garip giyimli adam verdi. Sonradan Praef olduğunu öğrendim.

|| Kule φ Yedi Dünya ||Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin