►Kelime Sayısı: 2611
►Anlatan Karakter: Leoris
►Irkı: İnsan
►Gelişim Eldiveni Seviyesi: 6
Vyrm, bir saat kadar önce kendine gelmişti. Üzerindeki o baygınlık hissini de atmıştı. Bir hayli sessizdi ve yoluna devam ediyordu. Karanlık iyice çökmek üzereydi. Hava daha da soğumuştu ve güneş yavaş yavaş karanlığa gömülmek üzereydi. Gökyüzü lacivert bir renge bürünmüş, karanlığı andırmaya başlamıştı. Yarım saat önce durmuştuk ve bir karar almıştık. Üç saat daha ilerleyecek, ancak öyle duracaktık. Fırtına bize doğru gelirken biz ondan uzaklaştığımız için iyi durumdaydık. Tabii kaybedecek zamanımız hiç yoktu ama en azından fırtına hemen dibimizde olmadığı için soğuğu o denli kuvvetli hissetmiyorduk. Bir kedi fare oyunu gibiydi. Yolculuk bu sefer hiç olmadığı kadar sessizdi. Herkes yorgundu, herkesin kafası bir şeyle meşguldü ve herkes karanlığın çökecek oluşundan dolayı endişe duyuyordu. Arkadan sessizce grubu takip eden kişi sayısı ikiye çıkmıştı. Vyrm, Jaron'un yanından, belki biraz önünden, sessiz sakin bir şekilde ilerliyordu. Daha hiç konuştuğunu duymamıştık. Durup durmayacağımızı kararlaştırırken de hiç sesi çıkmamıştı. Soğuğa iyice atapte olmuştuk ve yorgunluktan hiç de durumumuzu umursamadan ilerlemeye devam ediyorduk.
Tam o sırada dördüncü engelimizle karşılaştık. Daha doğrusu, bu şey tam olarak bir engel miydi emin değildik. Doğanın bir tesadüfü de olabilirdi, doğaya zamanla ve yaptığımız işlemle bağımsız biçimde yerleştirilmiş bir tehdit olabilirdi, veya bize saldırması programlanmış bir dördüncü engel olabilirdi. Bu engel bir hedef, veya bir bariyer değildi. Bir ormandı. On dakika kadar önce, ağaçların bir hayli yüksek olduğu, sessiz ve ne garip ki ovalardan daha soğuk bir ormana girmiştik. Orman, yaprakların gölgesine eklenen karanlıkla birlikte iyice karanlıklaşıyor, tıpkı gece gibi oluyordu. Yani, karanlık tam olarak çökmüş gibi. Biz ilerlerken, uzaklardan yaklaşan ritmik bir sesin varlığını sezdik. Sanki bir dala sabit tempoda vurulan bir tırnak gibiydi. Rahatsız edici bir ağaçkakanın ağacı gagasıyla delişi gibiydi. İlk başta öyle gelmişti ancak bir süre sonra bu ses daha çok bir rüzgarın daha akıcı ve hızlı bir biçimde bizden uzakta daireler çizerek esmesi gibi gelmişti. İki-üç dakika sonra duyduğumuz keskin ve boğuk bir çığlık yankılanarak bize ulaştığında o sesin bir grup kanat çırpma sesi olduğunu anladık. Saniyeler sonra kocaman, bir sürü kadar kanatlı hayvan üzerimizden hızlıca uçarak geçti. Sanki kırmızı yarasalar gibiydiler ama biraz daha büyüktüler. Boyutları bir ejderhaya kıyasla çok küçük bir yarasaya kıyasla bir hayli büyüktü. En az yirmi taneydiler.
Bir plana ihtiyacımız olduğunu düşünmüyorduk. Çünkü zaten bir plan yapabilecek anda değildik. Nerath hemen hızlı bir refleksle bizi bir bariyerin içine aldı ve Vas'Broh ile Ruhkan aynı anda kalkanlarını kaldırdı. Sarnia ve Xer yaylarını aldı ve oklarını gerdi. Ben hançerimi kınından çektim ve pelerinimi düzelttim. Vorungath hiçbir şey yapmıyordu. Jaron ve Vyrm'de. Dareth bizim ardımızdan ne olduğunu anlayamadan -belli ki kaçırmıştı- kılıçlarını hızlıca çekti. Hivi'Re hızlıca bir bariyer daha hazırladı ve tıpkı daha öncede yaptığı gibi Nerath'ın bariyerinin dışını sarmalayarak ikinci bir katman sağladı. Bulunduğumuz noktada durduk. Yaratıklar hızlıca gürültülerini uzaklaştırdı.
Vorungath: Üzerimizde bariyerler var. Bir süre daha duracaklar. Silahlarımızı kınlarına sokmadan, ilerlemeye devam edebiliriz. Bir daha gelirlerse saldırırız.
Haklıydı. Yavaşça ilerlemeye tekrar başladık. Ağaçların arasından biz ilerlerken, yaratıkların gürültüleri yaklaşır gibi olup uzaklaşıyordu. Bunu birkaç kez tekrarlayan sinir bozucu yaratıklar devam ederken biz aldırmadan ilerlemeye devam ediyorduk. Ancak son seferde bir anda gelirlerken anında dalışa geçtiler. Bunu bekliyorduk. Sarnia ve Xer ritmik bir şekilde oklarını yaylarına takıp doğrudan yaratık sürüsünün üzerine gönderdiğinde, iki yaratık oklardan kaçınamadı. Yaratıklardan ikisi okları yiyip yaralanmıştı ve aynı zamanda dalışa geçen yaratıklar bariyere çarpıp bir hayli sendelemişlerdi. Xer ve Sarnia bir kere daha yaylarına oklarını -bu sefer ikişer oktu- takıp yaratıkların üzerine gönderdiler. Yaratıklar sadece okların birinden kaçabilirken sağdaki iki tane ok yedi. Ancak yaratık düşüp ölmedi veya bir şey olmadı. Birer kez daha yaylarına ikişer ok takıp hedefe gönderdiler. Bu sefer soldaki üç ok yerken sağdaki bir tane yedi. Bu durumda ikisi de dörder ok yemişti. İkisi yavaşça kanatlarını kapattılar ve derileri sıkılaşıp sertleşti. Ardından kanatlarını güçlüce açtıklarında okları, bizim üzerimize geri doğru gönderdiler ve oklar bariyere çarpıp bariyerleri çatlattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
|| Kule φ Yedi Dünya ||
FantasyUratha İkinci adıyla, cennet. Her yıl on iki özel savaşçı, Kule'ye girmek amacıyla seçilir. Büyücüler, okçular, savaşçılar. Elfler, orklar, insanlar. Herhangi bir farklılık gözetmeksizin, Yedi Dünya Kulesine, zirveye tırmanmak için seçilirler. Dev b...