[D2] φ 49 φ

275 35 3
                                    

Kelime Sayısı: 2003
Anlatan Karakter: Leoris
Irkı: İnsan
Gelişim Eldiveni Seviyesi: 6

Önümüzde ufuk, kar yağarken sonsuzluğa uzanır gibi uzanmaya niyetli gibi gözüküyordu. Ama ne yazıkki yağan karın uzakta birleşen tanelerinin oluşturduğu beyaz örtü uykumuzu gizliyordu. Sadece dağın yükseklere uzanan görüntüsü, tüm bunlara baş kaldıran bir isyancıymış gibi örtüyü yararak, havaya doğru kafasını uzatıyordu. On bir kişi halinde ritmik bir şekilde attığımız adımlar, ve kulaklarımızın etrafında artık bir nevi duymadığımız kadar sıradan gelmeye başlamış olan rüzgar ile birlikte ilerliyorduk. Kürklere sarınmış olmamıza rağmen rüzgar, tenimize bir şekilde soğukça sürtünmeyi başarıyor ve bizi üşütüyordu. Vas'Broh, o yolculuğu çekilebilir bir hale getirmek için, öyküsünü anlatmaya başlamıştı...

Vas'Broh: Doğduğumda, benim bir savaşçı olacağıma zaten karar verilmişti. Ben Hraaz'Ys kabilesindendim ve kabilede doğumdan önce bir ritüel yapılırdı. Büyücü orkalar doğumu yapan dişi orkun etrafında ellerini birleştirip bir çember kurarlardı ve büyü güçlerini havaya, çocuğun çıkacağı yere dikerlerdi. Büyü gücü, durmadan renk değiştirirdi. Çocuk doğduğunda büyü gücü hızlıca inerdi ve hangi renkteyken çocuğun üzerine inerse, o renge ait olurdu. Çocuk oğlansa ya bir savaşçı olabilirdi, yada bir işçi. Çocuk bir kız çocuğuysa ise, ya bir büyücü/şifacı olabilirdi, ya da bir işçi. Lider, kabile reisinin soyundan oğuldan oğula geçerdi. Tabii ki kadın işçi ve erkek işçi arasında fark vardı. Erkek işçi, ağır şeyleri taşır, suçluları tepeler, pis işleri halleder, Dremor'un ona armağan ettiği kas gücünü kullanırdı. Kadın işçi ise, temizlik ile ilgilenir, hayvanları evcilleştirir, ilgilenir, ve lidere hizmet ederdi. Erkek savaşçılar ve kadın büyücüler, zor bir eğitimden geçerdi ve yirmi yaşına bastıklarında, eğitimlerini tamamlayıp kabile ordusuna katılırdı. Eğer üstün bir performans sergiliyorlarsa ki bu Hraaz'Ys'nin acınası eğitimcileri yüzünden çok nadir yaşanırdı, Kule'ye istediği zaman gitmesi için serbest bırakılırdı. On iki yıldır Kule'ye hiç kimseyi gönderemeyen Hraaz'Ys'in bana ihtiyacı vardı. Doğduğum andan itibaren, amaçları artık buydu. Kabile Ordusu ise, gezer, avlanır, yağmalar, diğer kabilelere saldırır ve bir ordunun yapacağı klasik şeyleri yapardı. Hiçbir zaman öyle bir şey yapmadım. Doğduktan sonra, annem beni severek bakmaya başlamış. Gelişimim iyi bir şekilde ilerlerken, annem ölmüş. Annem bir işçiymiş. Nüfus çok fazla arttığı için ve fazla nüfus fazla gidere sebep olduğu için lider, kadınların bir kısmını öldürme kararı almış. Ne aptalca bir çözüm yolu. Babam beni zorlukla bakmış çünkü o da bir işçiymiş. Ben bir süre sonra ise kendi başımın çaresine bakabilecek duruma gelmişim. Bu, altı yaşım anlamına geliyormuş. Her sabah gidip yemek alabiliyor, gezebiliyor, çok uzaklaşmadan yaşabiliyormuşum ve babam benim küçük yaştaki bu zekama hayret edip biraz daha rahat işler yapmaya başlamış. Ardından olması gerektiğinden fazla uzaklaşmışım ve bir çakal tarafından saldırıya uğramışım. Ölmek üzereyken babamın bir arkadaşı ağlayışımı duymuş. Beni bulup getirmiş, son anda kurtulmuşum. Büyüdükçe, karanlık bir hal almışım. Anne sevgisinden mahrum kalmış bir ruhun, sevginin herhangi bir şekilde tadına bakması imkansız. Babam çalışmaktan benimle doğru düzgün görüşemiyormuş ve annem zaten yokmuş. Bu, benim içimdeki sevgi açlığını, her çocuğun içindeki sevgi açlığını deliler gibi arttırmış ve en sonunda yerini koca bir hiçliğe bırakmış. Kimseye sevgi göstermeyen, kimseden de sevgi beklemeyen biri olmuşum.

Bir süreliğine sessizce ilerlemeye devam etti. Ardından ise kaldığı yerden devam etmeye başladı...

Vas'Broh: Hiçbir şekilde arkadaş edinememişim çünkü hiçbirini sevmemişim. Kendi kendime gezmiş, kendi kendime yaşamışım. O yılları, emin olun hatırlamıyorum. On yaşımda ise, birgün bir ork beni omuzumdan yakalamasıyla yolculuğum başladı. Bana, yaşımı sordu. Gür sesini duyduğumda ne kadar korktuğumu hala hatırlıyorum. On olduğunu söylediğimde beni kucağına almıştı. İlk başta beni kaçırdığını sanmıştım. Debelenmiş, tekmelemiştim. Herkes beni gördüğü halde hiç kimse en ufak bir müdahale etmemişti ki bu da benim ölüme terkedileyerek her şeye karşı nefretle dolmama sebep olmuştu. Bu nefret olayların farkına varana kadar bir saat kadar sürmüştü. Beni, savaşçı olmaya götürmüştü. Ardından evimi bir daha çok uzun bir süre göremedim. Babamı da ve tanıdığım hiçbir şeyi. Bir çadırda uyanıyordum, elime bir kılıç, bir kalkan, sırtıma sert ve ağır bir zırh, önüme de bir savaş mankeni. Etrafımda benim yaşımda ve benden büyük onlarca çocukla birlikte benzer hareketler yapıyor, savaşmayı öğreniyordum. Hayatım, kaybolmuş gibi hızlı hızlı geçiyordu. Bunun sebebi, hergün aynı şeyleri yapıyor ve hergün hiç kimseyle neredeyse konuşmadan itaat edercesine ilerliyor oluşumdu. On üç yaşıma kadar her şey böyle ilerledi. On üç yaşımda artık buradan kurtulmak istediğimi düşünmeye başlamıştım ama yinede böyle bir şeye ihtimal dahi vermiyordum. Ustaca kılıç hamleleri, kalkan duruşu, seri hamleler öğrenmiştim. Reflekslerim ilerlemiş, boyum uzamış, vücudum bir kas yığını olmuştu. O gün, bir isyan patlak verdi. İşçiler lidere ve onun absürd derecede ayrımcı koşullarına karşı, baş kaldırdı. Meşalaler ile yemekleri yaktılar, kendi emeklerini darmadağın ettiler, lideri linç etmek için çadıra saldırdılar. Bizi askerler topladı ve onların işgalciler olduğunu, bizi öldürmek istediklerini söyleyerek oraya saldılar. Onların işgalciler olmadığını anlayabilecek zihinsel gelişmişliğe sahip değildik. Bir itaat ederdik. Öldürdük. Çoğunu. Daha fazla savaşamayacaklarını anlayan işçiler, pes ettiler. Kendi kendilerine mahvettikleri emekleri için ağladılar, şimdi en baştan tekrardan yapacaklarını düşünerek sokaklarda yıkılmış biçimde cesetlerin başında ağladılar. Kimi yeterince ölüm olmamış gibi idam edilirken kimi direkt olarak sokakta öldürülmüştü. Adamların arasından duygusuzca, cesetlere basmadan geçiyordum. Babamın cesedini orada gördüm. Baş kaldıran işçiler arasındaydı ve göğsüne girmiş bir kılıçla ölmüştü. Kanlar içinde. O an, onların işgalciler olmadıklarını anlamıştım. İçimi, korkunç ve ölümsüz bir nefret bürümüştü. Bir şey yapamazdım. Eğitimlere devam ederken ve kılıcımı sallarken birgün hepsinin üstesinden geleceğim günü planlıyordum. Tarafım, değişmişti.

|| Kule φ Yedi Dünya ||Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin