►Kelime Sayısı: 2154
►Anlatan Karakter: Leoris
►Irkı: İnsan
►Gelişim Eldiveni Seviyesi: 4
Malikanenin yarısından fazlası büyük gürültüler eşliğinde, toza dumana karışarak yok olduğunda, herkesin içeriye dalma vakti gelmişti. Jaron, siyahlar içerisindeki büyücü ile karşı karşıya gelmişti ancak onunla savaşamayacak durumdaydı. Ekip halinde oraya doğru ilerliyorduk. Vas'Broh ve Hivi'Re içerideki her şeyi indirmiş, müdahale edemedikleri Jaron'un dövüşünü izliyorlardı. Oraya vardığımızda da yapabileceğimiz hiçbir şey yoktu. Sadece, Jaron'un bir fırsat bulup çemberi imha etmesi ardından onu sayı üstünlüğümüzle öldürecek fırsatı ele geçirmeyi bekleyebiliyorduk. Oraya geldiğimizi fark eden Jaron, çemberi imha etmesi gerektiğini anlamıştı ancak büyücü ona karşı son derece temkinli bir şekilde duruyordu. Jaron'da biliyordu ki, çemberi imha etmek için elini kaldırdığı an inen gardından büyücü onu öldürecekti. Bir açık bulması gerekiyordu. Bu, onun sınavıydı. Büyüler ve şifalar hiçbir şekilde ona ulaşamıyordu. Bir Düellocunun yüzleşmek zorunda kaldığı gerçek buydu.
Malikanenin büyük girişindeki bir düzlükte gerçekleşiyordu dövüş. Neredeyse enine ve boyunca on adım büyüklüğünde bir girişti. Çember, onu Elemental'in hamlesinden korumuştu ve böylelikle o bölgeye hiçbir şey olmamıştı. Jaron sırtını bir tarafa, büyücü ise diğer tarafa vermişti. Jaron, meçini dikmiş büyücünün herhangi bir hamlesini savuşturmak için duruyordu. Arkasında iki alevden ve bir buzdan iğnesi duruyordu. Rihe'yi hatırlatıyordu. Davranışları, gücü...
Büyücü sırtını duvara vermiş bir şekilde, onun herhangi bir hamle yapmasını bekliyordu. Bu, onun yeterince zaman kazanmasına olanak vermek oluyordu. Korkmuyordu, bunun sebebi Jaron'un zaten bölgeyi imha edemeyecek durumda olmasıydı. Jaron bizim gelişimizle birlikte kendine güvenmeye başlamıştı. İki adım ileriye çıktı. Tam o anda büyücü, Jaron'un arkasında bir ışık gibi belirdi. Jaron anında meçiyle büyücünün sol elinde bulunan ve benim onunla karşılaştığımda tırnakları sandığım pençesini engelledi. Büyücü iki adım geriye çıktı. Tam o anda bir daha önüne atıldı ve zıplayıp yere girdi. Jaron'un tam altından fırlayıp pençelerini hızlıca, Jaron'un gardının içinden Jaron'un göğsüne sapladı ve Düellocu oraya yıkılıp öldü.
Hivi'Re: Bir canı kaldı...beş can ile başladı. Dört kere çoktan öldü. Şansı...çok az.
Hivi'Re yanlış düşünüyordu. Bir düellocu zaten tek hamlede rakibinin işini bitirirdi, Rihe bana bunu defalarca göstermişti. Şansı en başta ne kadarsa hala o kadardı. Hızlı bir şekilde gardı aşıp meçini büyücünün kalbine batırdığında iş biterdi.
Karşılıklı olarak tekrardan duvarlara yaslandılar. Jaron'un yapabileceği hiçbir şeyi yoktu ve karşılıklı olarak duruyorlardı. Bunun sebebi bir kere daha hata yapıp ölmemek isteyişiydi. Aradan on dakika geçti. Jaron artık meçini eskisi kadar dik kaldıramıyordu. Gardı zayıflaşmış, duruşu kamburlaşmış, tüm vücudu terden ve stresten nemlenmişti. Gözlerini hızlıca kırpıyor, ağzından ve burnundan dengesiz nefesler alıp veriyordu. Temposunu kaybediyordu. Bir anda gergin, kuru ve sanki yıllardır konuşmamış gibi bir gırtlaktan gelen hırıltılı tıpkı bir kurtun sesi gibi bir ses duyuldu.
Büyücü: Uzattıkça, öleceksin. Seni, ufak ufak yok ediyorum. Bu alan, lehine değil. Düellocu. Bu alan, seni kısıtlıyor. Beni ise, sonsuza kadar rahatlatıyor.
O an anladım, işlerin nasıl yürüdüğünü. Büyücünün kullandığı sistem, Kule Sınavındaki sistemle aynıydı. Büyücü kördü evet, ama aurası o kadar güçlüydü ki aurasıyla zaten görüyordu. Aurasının ise bu denli saatlerce açık kalmasının sebebi, etrafındaki her canlıdan, aurasında kalan her canlıdan büyü gücü çekiyor olmasıydı. Bu her şeye bir anlam kazandırıyordu. Zane'in sözleri kafamda yankılanmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
|| Kule φ Yedi Dünya ||
FantasiUratha İkinci adıyla, cennet. Her yıl on iki özel savaşçı, Kule'ye girmek amacıyla seçilir. Büyücüler, okçular, savaşçılar. Elfler, orklar, insanlar. Herhangi bir farklılık gözetmeksizin, Yedi Dünya Kulesine, zirveye tırmanmak için seçilirler. Dev b...