[D1] φ 28 φ

414 48 3
                                    

Kelime Sayısı: 2709

Anlatan Karakter: Leoris
Irkı: İnsan

Bir robot gibi, savaşarak ve onlarca şey öğrenerek, ardı ardına idmanlar yaparak geçirdiğim, sorgulamadığım ve zamanın içinde kaybolduğum ondokuz günün sonunda aklımda kalan tek şey, bir hayli güçlendiğim ve bir zamanlar savaşırken hatırlamak zorunda kaldığım şeylerin artık beynimde kazındığı ve benim için istemsizce gerçekleştirdiğim birer reflekse dönüştüğüydü. Bir koltukta oturuyordum. Evet, kırmızıydı. Desensizdi ve sanki deri gibiydi. Ama hakiki deri olamazdı çünkü hakiki deri her zaman daha yumuşak olurdu. Sadece, öyle andırılmaya çalışılmış gibi bir havası vardı. Benim dışımda benimki ile aynı olan onbir farklı koltukta oturan onbir farklı kişi daha vardı. Hepsi korkutucu ve güçlü gözüküyordu. Belki bende öyle gözüküyordum ama hepsinin arasında beni en ürküten, ağzını kapatan siyah maskesi ve gölgeler içindeki giyimiyle Vorungath'tı. Lanet herif, öyle korkutucuydu ki ona bakmaya bile korkuyordum. Sanki beni hızlıca deşecekmiş gibi geliyordu. Zaten ona kafamı çevirdiğimde, bakışları bana doğru kayıyordu. Bir kurt gibi içgüdüleri vardı ve kafamı ona çevirmeden göz bebeklerimi çevirdiğimde bile doğrudan bana bakıyordu. Gerçek bir tehlikeydi ama beni sevindiren şey onun safında yer alacak olmamdı. Gerçi, beni pekte umursayacağını düşünmüyordum. Bir Kule grubuna bir suikastçi yeter demişti Zane. Ama iki kişiydik ve o benim en az beş katımdı. O bir Katil Suikastçiydi, sadece öldürürdü. Ben ise bir yıkım suikastçiyisiydim. Kimsenin bana ihtiyacı büyük ihtimalle olmayacaktı. Yinede elimden geleni yapmak zorundaydım. Onun dışında o kadar kişinin arasında beni ürküten bir kişi daha vardı. Sırtında yayı olan, kırmızı gözlü ve bir vampir gibi beyaz tenli bir insan okçuydu. Herkesi teker teker süzdüğümde, Vorungath dışında içgüdüleri ile anlayıp bana dönen tek kişiydi. Kolundaki damgaya baktığımda, benim gibi Karanlık Sanatlar kullanıyordu. Ondan Vorungath'tan almadığım gibi bir hava alıyordum. Vorungath, korkutucuydu çünkü çok güçlü ve son derece duygusuz bir ölüm makinesiydi. Okçudan aldığım hava ise öyle değildi, sanki, bir tehdit gibi geliyordu. Bizim düşmanımız gibi geliyordu ama aynı zamanda Vorungath'ta olduğu gibi tehlikeli hissettiriyordu. Vorungath bana güven veriyordu çünkü onunla daha önce çok kez karşılaşmıştım ve bana bir zararı olmayacağından emin gibiydim. Yinede çok tehlikeli ve güçlü olduğu için beni ürkütmeye yetiyordu. Okçu ise tam tersi, sanki beni öldürecekmiş gibi hissettiriyordu. O iki kişi dışında diğer kişiler hakkında hiçbir duygu hissetmemiş ve herhangi bir fikre sahip olmamıştım.

Aklıma, son antrenman günüm gelmişti. Zane, bana artık işin bittiğini, her şeyi öğrendiğimi ve gitmem gerektiğini söylemişti. Başımla onaylamıştım, ve yollarımız ayrılmıştı. Ertesi sabah, yani bu sabah uyandığımda, kırmızı bir patika beni karşılamıştı, patikayı hızlıca takip etmiş ve buraya gelmiştim. O andan beri buradaydım. Bembeyaz duvarlar, bembeyaz tavan, geniş pencereler ve parlak bir zemin. Giriş kapısının hemen karşısında ise dev bir geçit kalıyordu. Çok büyüktü. Ben herkesi inceler ve bunları düşünürken, giriş kapısı açıldı ve içeriye sakin adımlarla Praef girdi.

Praef: Demek buraya geldiniz. Antrenmanda hiçbirinizin ölmemesine sevindim çünkü daha önce kimse ölmedi ve bunu sürdürmek istiyoruz. Çok uzun konuşasım yok. Teker teker kendinizi tanıtmanızı isteyeceğim ve kısa birkaç bir şey açıklayıp sizi potansiyel ölümünüze yollayacağım. Hadi, sol taraftan kendinizi tanıtmaya başlayın.

Üçüncü sıradaydım. Sıranın en başında olan bir elf kızıydı. Üzerinde bir büyücü cüppesi vardı ve arkaya doğru uzanan düz sarı saçları vardı. Yeşil gözlüydü ve kulakları bir hayli keskindi. Bir elemental büyücüydü. Her elementte ustalaşan. Bir hayli beyaz tenliydi. Ortaya geçti.

|| Kule φ Yedi Dünya ||Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin