Bölüm 25

4.4K 539 1.3K
                                    

Suat Suna-Buldum seni

Ali işe gittikten sonra Sibel abla'nın odasına gittim. Aslı düne göre daha iyiydi ama yine de halindeki durgunluk gözle görülür cinstendi. Neden okula gitmediğini sorduğumda öğretmenin izinli olduğunu bu yüzden de iki gün evde olacağını öğrendim. Okula gitse onun için daha iyi olabilirdi. En azından öğretmeni ve arkadaşlarının yanında yaşadığı hayal kırıklığını daha çabuk unuturdu.

Annesi kızını neşelendirmek için oyun oynamayı teklif etse de işe yaramadı. Anlaşılan küçük prensesimiz bizi biraz zorlayacaktı.

Luna parka gitmeyi çok sevdiğini hatırlayınca aklıma gelen fikirle hemen teklifimi de yaptım. Biraz nazlansa da gözlerindeki parıltı doğru yolda olduğumun habercisiydi.

Hemen hazırlanıp yola çıktık. Luna parka geldiğimizde Aslı'nın yüzü gülüyordu. Atlı karıncadan dönme dolaba, çarpışan arabadan trene  kadar Aslı'nın binebileceği tüm oyuncakları  denedik. Onunla beraber biz de çocukluğumuza dönmüş gibiydik. Pamuk şeker, pizza derken günü çizgi sinemayla tamamlayıp eve döndüğümüzde Aslı'nın yüzünde güller açıyordu.

Eve gelir gelmez babaannesine gün boyunca yaptığımız her şeyi tek tek anlatmaya başladı. Salon kapısının kenarında babaannesinin kucağında heyecanla bir şeyler anlatan Aslı'yı izlerken Deniz'le havada ellerimizi çak yaptık. Sibel abla sessizce teşekkür ettiğinde Deniz'le birbirimize bakıp ne yaptık ki gibisinden omuz silktik.

Aile olmak bunu gerektirmez miydi?

Günün yorgunluğuyla Aslı erkenden uyudu. Mukaddes anne yatsı namazı için odasına gittiğinde namazını kıldıktan sonra uyurdu. Aykut'ta ders çalışacağını söyleyince kız kıza kaldık. Üçümüz birer koltukta çay içerken geçirdiğimiz güzel günü değerlendirdik. Aslı sayesinde biz de güzel bir gün geçirmiştik.

Deniz'e beklerken Sibel abla'ya gelen görücüler hepimizin üzerinde şok etkisi yaratmıştı. Birkaç saniyelik suskunluktan sonra hepimizin aklına aynı şey gelmiş olacak ki aynı anda kahkahalarla gülmeye başladık. Sakinleştiğimizde gülmekten gözümüzden akan yaşları siliyorduk. Deniz

"İsmet iyi adama benziyordu, varsa mıydın ne ?" dediğinde bir an Sibel abla'nın ters bir cevap vermesinden korktum.

Sibel abla "Ahh ah... Evet iyi birine benziyor. Allah kendi gibi iyilerle karşılaştırsın. Yolunu açık etsin. Mümkünse benden de uzak etsin," deyince rahatladım. Her zamanki olgunluğuyla Deniz'in art niyetle söylemediğini anlamıştı.

Deniz "Anası da ne fenaa... Allah gelinine sabır versin," deyince aynı anda hepimiz ''Amin!" deyip gülüştük.

Sibel abla sessizleştiğinde ne düşündüğünü anlamak zor değildi. Sorup sormamak arasında bir müddet kararsız kaldıktan sonra içindekileri dökmenin iyi geleceğini düşünerek cesaretimi topladım.

"Ömer abiyi mi düşünüyorsun?"

Gözleri dalgın bir şekilde bakarken "Hı hı..."dedi. Elimizdeki bardakları sehpaya koyup kendi düşüncelerimize daldık. Sibel abla başını geriye atıp koltuğa yaslandı. Bir an için başımı kaldırıp ona baktığımda gözlerinin dolduğunu gördüm.

"Ömer'i özledim... Her yeni gün yokluğuna alışmam gerekirken özlemi git gide büyüyor... Bazen nefes alamadığımı hissediyorum... Sokakta anne, baba, çocuk; bir aile  gördüğümde biz de böyle olabilirdik diyorum. Aslı babasıyla oyunlar oynar, kardeşleri olur. Büyür, kanatlanır yuvadan uçar, biz de karı koca yaşlılığımızda torunlarımızın yolunu gözlerdik... Hayal ediyorum, hayali bile güzel..."

Yıllardır ağlamaktan tükenmiş gözyaşları istese de akmadı. Ne diyebilirdik ki sözleri karşısında? Deniz'le yerimizden kalkıp iki yanına oturduk. Omuzlarına başımızı koyup koluna sarıldık.

ÇIKMAZ SOKAK (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin