Bölüm 19

4.2K 587 1.5K
                                    


Ali Demir... Ali'nin ismi kulaklarımda yankılanırken duyduklarımın bir yanılsamadan ibaret olması için Allah'a yalvardım.

Ali Demir... Sabah kanlı canlı karşımda duran, gülüşü dünyalara bedel adam, Ali, Ali'm... Ölmüş...

Hastane odasından tutun da bu sabaha kadar yaşadığımız her bir anı gözümde tek tek canlanırken Ali'nin öldüğüne inanasım gelmedi. Bu kalp deli gibi Ali diye çarparken, insan sevdiğinin öldüğünü hissetmez miydi? Bir yanının eksildiğini, onda atan kalbinin durduğunu hissetmez miydi?

Aklım ne düşüneceğini şaşırmış bir haldeyken omuzlarımdan sarsıldım.

"Leyla!.. Leyla kendine gel!.."

Deniz'in sesiyle kendime geldim. Ağlamaktan kızarmış gözleriyle beni kendime getirmeye çalışıyordu. Gözümden bir damla yaş bile akmadı. Bu halde olmam onları tedirgin etmiş olacak ki, güçlü olmam için sarfettikleri sözleri duyuyor ama anlamıyordum.

Ali ölmüş olamazdı. Ölseydi hissederdim.

Sibel abla, Mukaddes annenin bileklerine kolonya sürüp ovarken gözyaşlarına engel olamıyor o haliyle teselli etmeye çalışıyordu. Mukaddes anne ise isyan etmiyor, bir kez daha evlat acısıyla yanan yüreğiyle sadece gözyaşı döküyordu.

Aykut "Ben emniyete gidiyorum," dediğinde kolundan tutup engel oldum.

"Ben de geliyorum."

"Yenge siz burada kalın. Orası ana baba günü olmuştur. Bir bilgiye ulaşır ulaşmaz size haber ederim."

"Hayır!.. Ben burada elim kolum bağlı bekleyemem. Ben de geleceğim."

Aykut Sibel abla'ya bakıp onay alınca "Tamam, hadi gidelim,"dedi. Aceleyle evden çıkarken Deniz "Aykut bizi merakta bırakmayın,"dedi. Aykut tamam dercesine başını salladı. Koşar adım sokağın başına geldiğimizde hemen bir taksi durdurup bindik. Bitmek bilmeyen yol gözümde uzadıkça uzadı. İçimden sürekli dua ettim. Aykut 'un gözlerinde de endişe ve korku vardı ama  soğukkanlı durmaya çalışıyordu.

Emniyete yaklaştıkça trafik sıkışmaya başladı. Araçlar neredeyse milim milim ilerlemeye başlayınca şoför patlamadan dolayı bazı yolların trafiğe kapatıldığını söyledi. Ağır ağır ilerleyen trafik sinirlerimizin iyice gerilmesine neden olurken birkaç sokak kala Aykut daha fazla dayanamayıp inmeye karar verdi. Taksi şoförünün parasını ödedikten sonra hemen araçtan inip kalan yolu koşmaya başladık. Araç ve insan kalabalığının içine girdiğimizde çok az kalmıştı. Emniyet binası görüş alanımıza girdiğinde patlamanın korkunç yüzü gözler önündeydi. Binanın girişi yerle bir olmuş, enkaz haline gelmişti.

Etraf polis kaynıyordu. Bariyerlerle geçişimiz kapatılmış, daha fazla ilerleyemiyorduk. Aykut bir memura derdimizi anlatmaya çalışırken gördüğüm manzarayla dehşete kapıldım. Yaralı insanlar ambulanslarla hastaneye taşınıyor, bizim gibi yakınlarına ulaşmak isteyenler çaresizce çırpınıyordu. Ceset torbasına konup sedyeyle taşınan birini görünce vücudumdaki bütün kanın çekildiğini hissettim. Her yerde kan vardı. Ağlayan, feryat eden insanların sesleri ömür boyu unutamayacağım en kötü anılardan biri olarak hafızamda yer etti.

Ben korku ve dehşet içinde etrafı seyrederken Aykut tanıdık birilerini görmüş ölü ve yaralıların götürüldüğü hastaneleri öğrenmişti.

"Yenge! Yenge!.."

"Hı!.. Bir şey öğrendin mi? Ali'den bir haber var mı?"

"Yok... Hastanelere bakacağız. Hadi gidelim."

"Tamam."

Kalabalığı yarıp trafiğin daha açık olduğu bir yerde taksiye bindik. Aykut şoföre gideceğimiz yeri söylerken benim telaştan ancak aklıma gelen Oğuz'du.

ÇIKMAZ SOKAK (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin