"Yardım edin. Kurtarın beni!Kayboldum. Kimse duymuyor mu?"
Sesim boşlukta yankılanıp tekrar bana dönmüştü. Etrafta hiç yaşam belirtisi yoktu. Evimin yolunu nasıl bulacaktım? Bilmiyordum.
Ormanda ilerlerken buraya gelme sebebimi sorguluyordum. İnsan yeni taşındığı bir yerde neden dolaşmak için ormana girerdi ki?
Çalılardan bastığım yerleri göremiyordum. Ayağım taşlara çarpıyordu. Ama inatla evi bulmaya çalışıyordum. Hava kararırsa geceyi burada geçirmek zorunda kalacaktım.
Adımımı ileri doğru atarken arkama döndüm ve tekrar bağırdım.
"Kimse yok mu?"
Ayağım boşluğa denk gelmişti. Yolun bitimine geldiğimi fark edememiştim. Uçurumdan aşağıya düşeceğim sırada soğuk bir el beni belimden kavradı.
Bu puslu yüz kimindi?Hatırlayamıyordum ama dudaklarında oluşan tebessüm öyle tatlıydı ki gözlerimi ondan alamadım. Düşmekten kurtulduğum için ona minnettardım.
Beni uçurumun kenarından çekti. Gözlerime bakıyordu. Birden yüzündeki gülümsemesi yerini endişeye bırakmıştı.
Kafasını yere eğerek cebinden sonsuzluk işareti olan metal bir bileklik çıkardı. Elindeki küçük çakıyla bilekliğe bir şeyler yazıyordu. Bana dönerek adımı sordu. Ona cevap verdiğimde bilekliğe yazdıklarının yanına bir şeyler daha ekledi.
Sonra tekrar gözlerime baktı ve kulağıma sessizce fısıldadı. Ne dediğini anlayamamıştım.
Omzumu sarsan annem beni uyandırmak için elinden gelen her şeyi yapıyordu.
"Kızım, sonunda uyandın. Kabus gördün sanırım. Yardım edin, kurtarın beni diye bağırıyordun."
"Üzgünüm anne çok yorgundum. Ne yaptığımın farkında değilim."
"Terlemişsin. Nefes nefese kalmışsın. Yoksa biz yokken korktuğun için mi?"
"Hayır, anne. Sen hiç kabus görmüyor musun? Bunlar olağan durumlar. Korktuğum felan yok."
"İyi o halde."
Yorganımı üzerimden çekerek anneme sarıldım. Ben yorganı çekince yanımda uyuyan Lena ürküp aşağı inmişti.
"Gelmişsiniz. Beni niye uyandırmadınız? Akşam yemeğini birlikte yerdik."
"Daha akşam yemeğeni yemedik. Seni yemek hazır olunca çağıracaktım. Hadi masa hazır. Üzerini değiştir de gel. Konuklarımız var."
Hiç misafir çekecek havamda değildim. Acaba kim gelmişti?
"Anne, konuklarımız kimler?"
"Hunter ailesi. Üstelik oğullarını da yanlarında getirmişler."
Tanrım, gerçekten talihin baş harfi benim semtime hiç uğramıyordu.
"Çabuk giyin. Şu Matt hoş çocuk. Güzel bir şeyler seç."
"Ah, anne. Lütfen benimle uğraşma."
"Ben ciddiyim."
Annem böyle dedikten sonra göz kırpıp odadan çıktı.
"Hoş çocukmuş. Tam bir pislik."
Kendi kendime düşünürken.Gördüğüm rüyayı yeni yeni hatırlamaya başladım. Annem beni ilk uyandırdığında hiçbir şey net değildi. Şimdi her şey yerine oturuyordu. Yataktan kalkarak salonda bulduğum bilekliği koyduğum çekmeceyi açtım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİLİNMEYEN İZ
Vampireİkimizde yerdeydik. Gözleri gözlerime değdiğinde kalbimde tarifi zor bir acı hissettim. Dudakları hüzünle burkuldu. Tüm bedenim zangır zangır titriyordu. Lucas'ın gözünden damlayan göz yaşı yanağından burnuna süzülerek diğer yanağından yere damladı...