Yıllar gibi süren saniyeler ...
Sanki zaman durmuştu. Her şey o kadar yavaşlamıştı ki, kirpiklerimin açılıp kapanışını sanki dakikalar sürüyor gibi hissediyordum. Elimde ki kağıda ve yanımdaki ağaca baktım.Karşımdaki arabanın kapısının sesiyle ağaca diktiğim gözlerimi o yöne çevirdim. Yüzü bir bezle sarılmış sırtında okların olduğu bir çanta olan uzun boylu bir adam, siyah parlak ayakkabılarının çamurlu yolda oluşturduğu izleri geride bırakarak bana yaklaşıyordu.
Nefeslerim derindendi. Hala her şey ağır çekimde gibiydi. Başımdaki kapüşonluyu gözlerime kadar indirdim. Lucas'ın peşimde olduğunu biliyordum. Bana ne kadar yakındı anlamak için ani bir harektle arkama döndüm. Karanlığın içinden Lucas'ın iri gölgesi bana yaklaşıyordu. Köşeye sıkışmıştım. Beklemeden yönümü mağaranın girişine doğru dönmüştüm.
Biraz önce arabadan inen yüzü kapalı adam, elindeki yayı alaycı bir şekilde sallayarak bana doğru gelmeye devam ediyordu. Sanki avını yakalamış ve onunla dalga geçen bir aslan gibi davranıyordu.
Yutkundum. Tükrüğümü yutmak hiç bu kadar zor olamamıştı. Boğazımın kuruluğu hızlı nefes alıp verişlerimle daha da artıyordu.
Bana yaklaşan avcı yüzündeki bezi asıldı ve bir yana fırlattı. Gözlerimin önünde küçük bir an canlandı.
Sanırım okula gittiğim zamanlardan bir hatıraydı. Okulun karşısındaki kaldırımdayım. Sağa sola bakıyorum ve yolun boş olduğuna kanaat getirince karşıya geçmek için adımımı atıyorum. O sırada son hız bana doğru gelen bir spor araba farkediyorum. Bana çarpacakken son an da kurtuluyorum. Araba da oturan 'O' ...
Evet bu o.
Tanrım! İnanamıyorum. Hatırlıyorum evet. Bu Matt. Burada ne işi vardı? Neden buraya gelmişti? Hiçbir şey anlayamıyordum. Aklım çok bulanıktı.Matt'in yükselen sesiyle irkildim.
"Chris doğruyu söylüyormuş. Sen yaşıyorsun. Öldüğünü sanıyorduk. Biz öldüğünü düşündüğümüz halde o senin yaşadığını söylüyordu. Bu yüzden artık Chris'in delirdğini düşünmeye başlamıştım. Meğer haklıymış." Gözlerini kısarak "Bir taşta iki kuş diye buna denir Emma!"Bıkkınlıkla derin bir iç çektim.
"Yine saçma sapan konuşmaya başladın Matt." Dedikten sonra Lucas'ın neden hala gelmediğine anlam veremeyerek düşünceli bir şekilde kaşlarımı çattım."Saçmalamıyorum Emma. Bu mağarayı aylardır arıyorduk. Lucas ve yandaşları büyücülerin merkezlerinden biri olan bu mağarayı ve çevresindeki yaklaşık bir kilometre karelik alana koruma büyüsü yapmışlar. Asıl adı kapan büyüsü olan bu büyünün tek eksik tarafı büyücü olmayan birinin tılsımlı sözleri kullanarak giriş yapması sonucunda bozuluyor olması.
"Emma! Emma! Yine beni şaşırtmaya devam ediyorsun. Tanrı aşkına?! Aylardır aradığımız bu yeri senin sayende bulacağımızı düşünmemeştim. Bunu nasıl yaptın bilmiyorum. Ama sanırım izinsiz girişi sen yaptın. Ne de olsa büyücü kanı taşımıyorsun. Büyü bu yüzden bozulmuş."
Büyüyü bozmuş olmam benim için iyi miydi? Kötü müydü? Bilmiyordum. Buradan kurtulmak için bir şans doğmuştu. Belki de her şey bitmişti artık. Ben özgür olabilecektim. Hayatıma dönebilecektim. Bu hata benim için büyük bir şanstı. Aynı şeyi büyücüler için söyleyemiyordum. Ama onların çıkarları zerre kadar umrumda değildi.
"Burdan gitmek istiyorum Matt." dedim. Sesim oldukça derinden geliyordu. Yorulmuş, bıkmıştım.
"Seni burdan götüreceğim. Merak etme. Ama gittiğin yerde burayı mumla arayacaksın." Sözlerini bitirdiğinde hafifçe kıkırdadı.
Alaycı aşağılayıcı bir tavırla güldü. "Kısa sohbetimize bodrum katımda devam edeceğiz!" dedi birden ciddileşerek.
Beni götürmesine izin veremezdim. Bana zarar verecek gibi konuşuyordu. O iyi biri değildi. Hiç olmamıştı ki...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİLİNMEYEN İZ
Vampirİkimizde yerdeydik. Gözleri gözlerime değdiğinde kalbimde tarifi zor bir acı hissettim. Dudakları hüzünle burkuldu. Tüm bedenim zangır zangır titriyordu. Lucas'ın gözünden damlayan göz yaşı yanağından burnuna süzülerek diğer yanağından yere damladı...