Babamı görmemle yerimden kalkmam bir oldu. Demir parmaklıkları tutunup bağırmaya başladım.
"Baba burdayım! Beni kurtar! Lütfen! Yalvarırım kurtar beni! Çok korkuyorum."
Sesim kısılana kadar bağırdım. Ama buranın dışarıya ses vermediğini unutmuştum.
Umutsuzca ellerimi demir parmaklıklardan çektim. Yere çöktüm. Babamın koridorda benden habersizce gözden kayboluşunu izledim.
Ailemden birini görmek ama ona sesimi duyuramamak daha çok canımı yakmıştı. Biraz sonra toparlandım.
Bir yandan da babamın burada olması kafamı kurcalıyordu. Bana iksir içeren yaşlı kadın Ryan diyerek babamın isminden bahsettiğinde bunun sadece bir tesadüf olabileceğini düşünmüştüm. Demek ki yanılmışım.
Ama hala anlayamıyorum. Babamın böyle insanlarla ne gibi bir bağlantısı olabilirdi? Üstelik o yaşlı kadın Ryan'ın bunlardan haberi olmasın, demişti. Yani babam onlarla beraber miydi? Birlikte mi çalışıyorlardı?
Zaten karışık olan aklım şimdi iyice karışmıştı.
Kendime oyalanacak bir şeyler bulmak istiyordum. Yoksa aklımı kaçıracaktım.
Yerden aldığım küçük taş parçasıyla duvara bir çizik attım. Bu zindanda ne kadar kalacağımı bilmiyordum ama eğer çok durursam geceyle gündüzü birbirine karıştırmamak için tahmini olarak her gün duvara bir çizik atmaya karar verdim.Chris'i gördükten sonra hastaneden çıktığımda hava yeni kararıyordu. O zaman saat 20.00 civarlarında olmalıydı.
Zindanda uyuduğumuda hesaba katarsak buraya geleli neredeyse dört saat olmuştur, diye düşünerek küçük bir hesap yaptım. Yani bugün bitmişti. Yarın günlerden pazardı.
Bir süreliğine beynimi meşgul ettiğim için kafam dağılmıştı. Şimdi daha iyiydim.
Etrafımı incelemeye başladım. Burası küçücüktü. Yerde sadece taşlar vardı. Sol köşede kırık bir klozet görünüyordu. Onun dışında hiçbir şey yoktu.
Acıkmasamda susamıştım. Ama su içeceğim hiçbir yer yoktu. Beni buraya kapatanların getirmesini beklemek zorundaydım. Tabi getirirlerse...
Uzun saatler boyunca gelen giden olmamıştı. Artık açlığı iyice hissediyordum. Direncim düşüyordu. Yorgunluğunda etkisiyle yan bir şekilde uzandım.
Yerdeki küçük çakıl taşlarıyla oynuyordum. Aklıma şarkı söylemek geldi. Şarkı söylemeye başladım. Daha iyi hissediyordum. Yaşadığım olayları kabullenmeme yardımcı olmuştu. Biraz da olsa kendimi oyaladığım için mutluydum.
Yönümü tavana döndüm. Hafifçe tebessüm ederken enseme saplanan ağrıyla donakaldım. Gözlerim karardı. Her şeyi bulanık görüyordum.
Birden eski tavanın taşları arasında annemin görüntüsü belirdi. Şaşırdım. Tanrım! Sanırım aklımı kaybediyor olmalıydım. Ya deliriyordum ya da hala iksirin etkisindeydim.
Ama bu görüntü gerçek gibiydi. Çünkü annem ağlıyordu. Çok kötü durumdaydı. Etrafında insanlar vardı.
İşte o an annemin yanına Ethan geldi. Gözleri kızarmıştı. Ağlamaktan göz kapakları şişmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİLİNMEYEN İZ
Vampirİkimizde yerdeydik. Gözleri gözlerime değdiğinde kalbimde tarifi zor bir acı hissettim. Dudakları hüzünle burkuldu. Tüm bedenim zangır zangır titriyordu. Lucas'ın gözünden damlayan göz yaşı yanağından burnuna süzülerek diğer yanağından yere damladı...