Alexandra gencin söylediklerini duyunca yüzünü ekşitti. Ardından içeri eğilip bir şeyler söyledi. Sürücü koltuğundaki iri adam indi ve siyaha bürünmüş genç direksiyonun başına geçti. Ben tamamen onlara dalmış izlerken Lucas'ın beni çağırmasıyla ona döndüm.
"Rose araba arıza yapmış. Zaten Ethan'ı bize davet etmiştim. Aynı yere gidiyoruz. Onlar bizi de bırakabilirler." dedi.
Bu fikir hiç hoşuma gitmemişti. Ethan'dan olabildiğince uzak durmam en iyisi olurdu. Ama şu an için yapabileceğim hiç bir şey yoktu.
Başımı salladım. Arabaya doğru ilerledik. Lucas Ethan'a durumu açıklarken Ethan sürekli beni izliyordu. Rahatsız olup yönümü döndüm. Bu ne yapmaya çalışıyordu? Tanrı aşkına!
Arabaya bindik. Yol sanki yıllarca sürecek gibi hissediyordum. Çünkü şimdiden içerdekiler konuşmaya başlamıştı ve ben sohbete dahil olmuyordum. Sıkılıp ön koltuktaki sürücüyü izlemeye başladım. Dikiz aynasından bana bakan gözlerini görünce irkildim. Yönümü cama döndüm. Ağaçları ve karanlık gökyüzünde ki yıldızları seyre koyuldum. Aradan biraz vakit geçince içeriye tekrar göz gezdirdim. Sürücü genç hala bana bakıyordu. İstemsizce tedirgin oldum. Tuhaf davranıyordu. Hemde çok tuhaf. Onun neden böyle yaptığını anlamam gerekiyordu. Bunun için bir şeyler düşünmeliydim. Eve vardığımızda herkes arabadan inip eve yöneldi. Yanlızca tuhaf davranan genç arkada kalmıştı. Alexandra ona dönüp "Robin sana söylediğim işi halletmeni istiyorum." dedi ve eve girdi. Demek bu genç adamın adı Robin'di. Tanrım sürekli insanları önceden tanıyormuş hissine kapılmaktan bıkmıştım. Dejavunun gerçek olduğunu düşünmeye başlamama ramak kalmıştı.
Diğerleri de eve girdi. Ben biraz geride kalmıştım ki Robin'in ormana girdiğini gördüm. Onu takip etmek istiyordum. Bu aptalca fikrimi engelleyemiyordum. O gözden kaybolmadan içeri girdim. Lucas'a biraz hava alıp geleceğimi söyledim ve üzerimdeki pelerini bir yağmurlukla değiştirdim. Hava bulutlu görünüyordu. Yağmur başlayabilirdi. Üstelik bu kırmızı pelerin beni açık arazide net olarak belli ederdi. Biraz daha kapalı bir renk yakalanma olasılığımı azaltırdı. Bu sebeple koyu yeşil yağmurluğu giymiştim.
Vakit kaybetmeden koşarak Robin'in peşine takıldım. Ona yaklaşınca yavaşladım. Yerdeki kırık ağaç dallarına basmamaya özen göstererek onu takip ediyordum. Yanlışlıkla ağaç dallarından birine bastım. Çıtırtıyı duyan Robin hızla arkasına döndü. Neyseki tam zamanında yanımdaki kalın gövdeli ağaçın arkasına gizlenebilmiştim. Tam o esnada yanımdan küçük bir sincap koştu. Robin bu sesi onun yaptığını düşünecekti. Tanrıyı şükürler olsun. İlk defa işim yolunda gidiyordu. Rahatlamanın verdiği sakinlikle derin bir nefes alırken Robin'in neredeyse haykırırmışcasına bağırmasıyla irkildim.
"Seni lanet olsası hayvan. Senin yüzünden biri tarafından takip ediliyorum diye endişelendim."
Böyle bağırdıktan sonra elini sincaba doğru uzattı ve bir şeyler mırıldandı. Gözlerime inanamıyordum. Pislik herif sırf böyle bir sebepten küçücük masum bir hayvanı yok etmişti. Buradan çıkıp suratına iki tane yapıştırmak için her şeyimi verirdim ama bana da bu tür bir şey yapmayacağının garantisi yoktu. Onu ilk gördüğüm andan beri hoşlanmamam demek ki içinde beslediği merhametsiz duygular yüzündendi.
Adını bile ağzıma almak istemediğim cani Robin yürümeye başlayınca sessizce arkasından gitmeye devam ettim. Gök gürlemeye başlamıştı. Yağmurun yağması işime gelirdi. Böylece ses çıkarmaktan endişelenmeme gerek kalmayacaktı. Daha rahat ilerleyebilirdim. Arabaların geçtiği anlaşılan düzlükte yürümeye devam ediyorduk. Çok geçmeden yağmur başladı. Robin'de yavaşlamıştı. Hemen çalıların arkasını gizlendim ve onu dikkatle izlemeye devam ettim. Bir ağacın altında durdu. Ağaca bakınca içim ürperdi. Çünkü ağacın kalın dallarında halatlar vardı. Daire şeklindeki uzantılarından bunun bir idam ağacı olduğu anlaşılıyordu. Ölümün soğukluğunu üzerimden atmaya çalışırken Robin ağacın kalın gövdesine elini bastırıp "Ú i vethed nâ i onnad." gibi bir şey mırıldandı. Bu hangi dildeydi. Ya da ne demekti bilmiyorum ama bu cümleyi aklımda tutmaya çalıştım. Eve gidince araştırmalıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİLİNMEYEN İZ
Vampireİkimizde yerdeydik. Gözleri gözlerime değdiğinde kalbimde tarifi zor bir acı hissettim. Dudakları hüzünle burkuldu. Tüm bedenim zangır zangır titriyordu. Lucas'ın gözünden damlayan göz yaşı yanağından burnuna süzülerek diğer yanağından yere damladı...