Yıldızlar bu gece her zamankinden daha parlaktı. Gökyüzü göz alabildiğine uzuyordu. Etrafta huzursuzluk veren bir sessizlik vardı.
Ellerimin altında çamurlaşmış toprağı hissediyordum. Kafamı sağa çevirdim. Yükselen alevleri görebiliyordum.
Yattığım yerden kalktım. Neredeyim diye düşünürken Chris'i hatırladım. Etrafıma göz gezdirdim. Nehrin yanındaydım.
Alevler gecenin karanlığını aydınlatmaya devam ediyordu. Biraz önce olayların yaşandığı geniş düzlük on metre kadar uzağımdaydı.
Chris'i oradan çıkarmalıydım. Alevlere doğru koşarken dumandan kim olduğunu seçemediğim iki kişi ateşin içinden çıkmaya çalışıyordu.
Ateşe yaklaştım. Isı tenimi ele geçiriyordu. Eğer daha fazla yaklaşırsam yanancaktım. Ama Chris'i tek başına bırakamazdım. Her şeyi göze alarak ateşin içine atladım.
Boşlukları takip ederek ilerliyordum. Ağaçlar hışırtılar çıkararak yanmaya devam ediyordu. Olayın yaşandığı yerin merkezine varmıştım. Ama gördüklerime inanamıyordum.
Ethan Chris'i sırtına almış tam karşımda duruyordu. Mavi gözleri alevlerin yansımasıyla kırmızıya dönmüştü. Chris'den nefret etmesine rağmen onu kurtarmak için çabalıyordu.
Ne kadar kendimi engellemeye çalışsamda her gün ona daha fazla aşık oluyordum. Ethan yüzündeki şaşkınlıkla birlikte yürümeye devam etti. Chris hala baygındı.
"Emma neden geldin? Hemen gitmeliyiz. Ağaçlar üzerimize devrilebilir. Yangın her yere yayıldı."
Hızla koşmaya başladık. Aralıklardan, ateşin bize ulaşamadığı yerlerden ilerliyorduk.
O sırada omzumun üzerine düşen dal parçası tişörtümü delip tenime ulaştı. Saçımın bir kısmı yanmıştı. Tenim öyle çok acıyordu ki şimdiye kadar hissettiğim acılar bunun yanında hiçti. İstemsiz küçük bir çığlık attım.
Ethan telaşla kaşlarını çattı. Bana kızdığını biliyordum. Ama Chris'i yalnız bırakamazdım. Bu yüzden buraya gelmek zorundaydım.
Acımı unutmak için dişlerimi sıktım. Hiçbir faydası olmuyordu ama idare etmem gerekiyordu.
Sonunda ateşin içinden çıktık. Kurtulmuştuk. Fakat çok duman yutmuştum. Oksijensizlikten ciğerlerim yanıyordu. Ben böyleysem Chris'in halini düşünemiyordum. Hepimizin yüzü, gözü is olmuştu.
Nehrin yanına geldik. Chris'i suyun sığ kısmına yatırdık. Kafamdaki bandanayı çıkarıp suyla ıslattım. Chris'in yüzündeki isleri silmeye başladım. Bir türlü kendine gelmiyordu. Bu kadar uzun süre baygın kalması normal değildi. Göz pınarlarımdan çıkıp isli yüzümde izler bırakarak nehrin sularına karışan göz yaşlarıma engel olamadım.
Nabzını dinledim. Çok yavaş da olsa kalbi atmaya devam ediyordu. Ethan yüzünü yıkadıktan sonra yanıma geldi. Dağılmış saçlarımı yanık olmayan omzumun olduğu tarafa topladı. Avucuna aldığı suyu yaramın üzerine sürerken oldukça dikkatli davranıyordu.
"Biraz da kendinle ilgilen Emma."
"Ben iyiyim. Chris'i uyandırmalıyız."
"İyi değilsin. Omzunda kocaman bir yanık var ve sen hala Chris diyorsun."
Bir şey söylemeden tekrar Chris'e döndüm. Konuşmakla vakit kaybedemezdim. Ama bu tavrım Ethan'ını üzmüş ya da sinirlendirmiş olacak ki elimi tutup beni kendine doğru çekti. Belime sarıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİLİNMEYEN İZ
Vampireİkimizde yerdeydik. Gözleri gözlerime değdiğinde kalbimde tarifi zor bir acı hissettim. Dudakları hüzünle burkuldu. Tüm bedenim zangır zangır titriyordu. Lucas'ın gözünden damlayan göz yaşı yanağından burnuna süzülerek diğer yanağından yere damladı...