"SOĞUK"

919 136 14
                                    

Kapı gıcırtılarının sesiyle irkildim. Uykudan uyanmanın etkisiyle kalbim küt küt çarpıyordu. "Lucas" bu isim kafamın içinde yankılanıp duruyordu. Derin nefesler alarak kendimi kontrol etmeye çalışıyordum. Ama daha kalp atışlarımı düzenleyemeden Alexandra, Jack, Robin, Doktor Terry ve adını bilmediğim kahverengi dalgalı saçlı, iri gözlü bir kızı zindana yaklaşırken gördüm.

Alexandra'nın elinde yine bir şırınga vardı.  Bu sefer o iğneyi bana enjekte etmelerine izin vermeyecektim. Bir şekilde onu engellemeliydim.


Alexandra ve adamları içeri girdiler. Beni kollarımdan tutarak kaldırdılar. Robin sağ kolumdan Jack'de sol kolumdan tutuyordu. Hareket etmeme izin vermiyorlardı.

Bütün bu gürültü Jeniffer'ı da uykusundan uyandırmıştı. Jeniffer'da uyku sersemliğini atmaya ve neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Ben Jeniffer' izlerken kabuslarımın en büyüğü olan Alexandra adını bilmediğim kıza seslendi.

"Sophie Emma'nın kolunu aç." dedi.

Sophie kolumu sıyırdı. Alexandra elindeki şırıngayı Doktor Terry'e uzattı. Ama bu şırınga boştu. Galiba kanımı almak istiyorlardı.

Doktor Terry hüzünlü bakışlarını gözlerimde sabitleyerek Alexandra'nın elindeki şırıngayı aldı.

O sırada Alexandra elini cebine attı ve telefonunu çıkarttı.

"Emma eğer iğneden korkuyorsan rahatlaman için sana bir video izletebilirim.  Üstelik bugün senin doğum günün. Hediyemi de erkenden vermiş olurum. Ne dersin?" dedikten sonra videoyu başlattı.

Videoda annem vardı. Tam karşımda ağlıyordu. Hali perişandı. Babam anneme destek olmaya çalışıyordu ama onun durumuda aynıydı.

Annemi günler sonra ilk defa görüyordum. Onları gördüğüme sevinmeli miydim? Yoksa onların ızdırabına üzülmeli miydim? Bilemiyordum.

O sırada Chris'in görüntüsü belirdi. Tıpkı kabusumdaki gibi zayıflamıştı. Ayakta durmakta güçlük çekiyordu. Chris'i üzgün gördüğümde sanki çocukluğumdaki güzel anılarımı toprağa gömüyor gibi hissediyordum.

Ethan elini Chris'in omzuna koydu. Onların böyle birleşmesi beni şaşırtmıştı. Ama Ethan'ın deniz mavisi gözlerinin rengi solmuştu. Teni hiç olmadığı kadar beyazdı. Cebinden çıkardığı siyah gözlüğü taktı. Gözlerini kapatan siyah gözlüklerin arkasından yağmur gibi akan göz yaşları beni de ağlatmıştı.

Ethan tabuta yaklaşıyordu. Burası kiliseydi. Tabutun içindeki bendim. Gözlerime inanamadım. Saçlarım, yüzüm, vücudum tamamen aynıydı. Dudaklarım morarmıştı. Tenim solgundu. Bu nasıl olabilirdi?

Alexandra'ya döndüm.

"Yeter artık. Daha fazla izlemek istemiyorum Alexandra."

Başımı çevirdim. Bakmamak için direniyordum. Robin çenemden sıkıca tuttu ve telefona bakmam için beni zorladı.

" Yetmez tatlım. İzle. Şanslı olmanın tadını çıkar. Sonuçta kimse cenazesini izleme fırsatı bulamıyor."

Resmen bana cenaze törenimi izletiyordu. Beni götürüp nasıl mezara koyduklarını, üzerime toprak atışlarını aşama aşama seyrettim.

BİLİNMEYEN İZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin