Yeni güne güzel bir başlangıç yapmanın verdiği huzurla kahvemi içmeye devam ettim. Kupa hala sıcaktı. Ethan yeni gitmiş olmalıydı.
Kahvemi yudumlayarak içeri girdim. İçmeyi bitirince boş kupayı fincanın yanına bıraktım.
Sonra kırmızının en güzel tonlarını barındıran gülü günlüğümün arasına düşmeyecek şekilde sıkıştırdım.
Yüzümdeki gülümsemeyle yatağıma uzanıp tavanı seyretmeye koyuldum. Bugün cumartesiydi. Bütün yaşıtlarım hafta sonunu güzel aktiviteler yaparak geçiriyordu. Ama ben genelde evde kitap okuyordum. Çünkü şimdiye kadar pek arkadaşım olmamıştı. Bir kaç tane vardı ama onlarla da yakın değildim.
Bunları düşünmeyi bırakıp çocuk yurdunu ziyaret etmeye karar verdim. Taşındığımızdan beri oraya uğramayı düşünüyordum. Küçükken sevdiğim hikayeleri, çocuklara hediye etmek istiyordum. Görevliler izin verirse belki onlara masal anlatabilirdim.
Yüzümü yıkadım. Saçlarımı yukarıdan bağladım. Üzerime rahat bir şeyler giydim. Daha önceden paketlediğim hikayeleri koyduğum yerden çıkarmak için bodruma indim.
Saat daha 07.43 olduğu için annemler hala uyuyordu. Olabildiğince sessiz hareket etmeye çalışıyordum.
Bodrumun eskilikten yer yer çatlayan ahşap kapısını ittim. Gıcırdayarak açıldı.
Kullanılmayan eşyaların arasından hikayelerin olduğu kutuyu aldım. O esnada gözüm tozlanmış aile albümüne takıldı. Yere düşmüştü. Elimdeki kutuyu kenarları tahta kuruları tarafından aşındırılmış masaya bıraktım. Albümü yerden kaldırıp üstündeki kalın toz katmanını elimin tersiyle sildim. Dolaba koyacağım sırada içinden bir fotoğraf düştü. Eğildim ve fotoğrafı aldım. Arkasındaki yazı dikkatimi çekti. Bu benim doğum tarihimdi. Çevirip ön tarafına baktım.
Fotoğrafta iki tane çiçek vardı. Çiçeklerden birisi siyah diğeri beyazdı. Anlam veremeyerek albümü rafa yerleştirdim.
Fotoğrafı cebime koyup kutuyu tozlu zeminden aldım. Sessizce alt kata indiğim gibi yine aynı şekilde evden çıktım. Yanımda para vardı. Yurda giderken atıştırmak için bir şeyler alacaktım.
Elimdeki ağır kutuyla otobüs durağına kadar yürümenin zor olacağı açıktı. Bu yüzden oraya bisikletle gitmek konusunda hiç tereddüt etmedim. Kutuyu arkama sıkıca bağladım. Çünkü yolda hikayelerin dökülüp etrafa saçılması hiç iyi olmazdı.
Uzun süredir bisiklet sürmüyordum. İlk pedalı çevirdiğimde kendimde bir rahatlama hissettim. Tıpkı şelaleden atladığım zamaki duygu gibiydi. Sanki özgürleşmiştim.
Yol boyunca bütün heybetiyle sonbahara meydan okuyan yapraklarını dökmemek için direnen ağaçları izledim.
Chris'in babasının pastanesine varmam çok uzun sürmedi.
Bisikletimi kaldırıma bırakarak içeri girdim. Etrafıma göz gezdirdim. Tezgahın arkasında iri yapılı, kaslı sırtı dönük, adam kapının sesini duyunca rafların bulunduğu kısma geçti. Yüzüne dikkatle bakınca onun Rob olduğunu anladım. Daha önce Chris'le buraya geldiğimizde Rob'un adını tesadüfen de olsa öğrenmiştim.
Düşüncelere daldığım esnada tiz bir kadın sesiyle irkildim. Elindeki kek kalıbıyla bana yaklaşıyordu. Kafasında aşçı şapkası vardı. Ama anlayamadığım bir sebeple bana çok soğuk gelmişti. Sanki kalbinde büyük bir buz parçası varmış gibiydi. Önyargılarımdan sıyrılıp bana seslenen kadına cevap vermeye karar verdim. Susup durmam mantıksız olurdu.
"Emma, hiç değişmemişsin. Hala çekingen bir çocuksun."
Ne yani? Beni tanıyor muydu? Yüzüme yayılan şaşkınlık ifadesiyle ne kadar tuhaf göründüğümü tahmin bile edemiyorum. Ama sözlerime başlamadan kadın konuşmasına devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİLİNMEYEN İZ
Vampireİkimizde yerdeydik. Gözleri gözlerime değdiğinde kalbimde tarifi zor bir acı hissettim. Dudakları hüzünle burkuldu. Tüm bedenim zangır zangır titriyordu. Lucas'ın gözünden damlayan göz yaşı yanağından burnuna süzülerek diğer yanağından yere damladı...