Gözlerim bulanıklaştı. Hiçbir şey duymuyordum. Dengemi sağlayamıyordum. Ayakta durmaya, güçlü kalmaya çalışırken sanki zaman durmuştu. Düşüncelere daldım.
Çaresizdim. Yapayalnızdım. En çok da korkuyordum. Sevdiklerimi kaybetmekten korkuyordum. Pişmanlığım tarif edilemezdi. Ethan'la vakit geçirirken mutlu olmamın Chris'i nasıl etkileyeceğini düşünmeden bencilce davranmıştım. Kendime o kadar kızıyordum ki sanırım şu dünyada en çok nefret ettiğim insan bendim. Bu bencilliğimi anlayamıyordum.
Şu an tek arzum Chris'in yanında olmaktı. Ellerinden tutup gözlerine bakarak her şeyin iyi olacağını söylemek istiyordum.
Düşüncelerimden sıyrılıp gerçek hayata döndüm.
Ethan elimi tutmuştu. Dengemi sağlamaya çalışıyordu. Düşmeme ramak kalmıştı. Kendimi toparlayıp silkelendim. Güçlü olmak zorundaydım. Sevdiklerim için ayakta durmam gerekiyordu. Hızla telefonu yerden almak için eğildim.
"Emma iyi misin? Ne oldu?"
"Sonra konuşuruz. Şimdi Chris'in yanına gitmeliyim."
Ethan düşünceli tavırlarla bir süre durdu. Sonra yüzüne bir hüzün çöktü.
"Chris demek. Yine gidiyorsun. Her zamanki gibi..."
"Ethan şimdi bunun sırası değil. O hastanede. Bizim yüzümüzden bu halde. Sen hala bencilce kıskançlık yapıyorsun. Sana inanamıyorum."
"Asıl ben sana inanamıyorum Emma. Sana sırılsıklam aşığım ben. Seni kimseyle görmeye dayanamayacak kadar çok seviyorum. Kalbimde senden başkasına yer vermeyecek kadar çok. Evet kabul ediyorum. Bu yüzden bencilim. Ama sen beni anlayamazsın çünkü sen beni benim seni sevdiğim kadar çok sevmiyorsun. Şimdi git Chris seni bekliyordur."
İkimizde sesimizi yükseltmiştik. Söyledikleri yüreğime çok dokunmuştu ama ben ne yapabilirdim? Her zaman arada kalmaktan bıkmıştım. Ethan'ı çok seviyordum ama Chris'i de seviyordum. Üstelik onu ölüme terk edemezdim. O benim çoçukluğumdu. Anılarımdı. Asla ondan vazgeçemezdim.
Eğildiğim yerden telefonumu alıp odadan çıktım. Hızla merdivenlere yöneldim. Koşarak aşağı iniyordum. Artık gitmeliydim. Chris'in yanında olmalıydım.
Merdivenler çok uzundu. Aşağıda olmam bayağı vakit almıştı. Büyük işlemeli kapıdan çıktım. Son kez dönüp yüksek binaya baktım. En üst katın penceresinden hüzünle bana bakan Ethan'ı gördüm. O mavi gözleri canlılığını yitirmişti. Bakışları çok kırgındı. Kafamı çevirip şöförün yanına gittim.
Telaştan zar zor kelimeleri bir araya getirebiliyordum.
"Lütfen beni Legends Hastanesine bırakabilir misiniz? Acil bir durum var."
"Tabi küçük hanım. Hemen arabaya binin."
Arabaya bindim. Harekete geçtik. Tam o esnada yağmur yağmaya başladı. Nedense hüznümün doruk yaptığı zamanlarda yağmur yağıyordu.
Yol boyunca yağmuru izleyip Chris'i düşündüm. Alevlerin içinde hareketsiz yatan bedeni aklıma geldi. Birden irkildim. İçim açıldı. Onun ölmesine dayanamazdım. O zaman Ethan'dan vazgeçmeliydim. Bunu nasıl yapacaktım? Ona aşıktım. Çıkmazlar vardı önümde. Hangisini seçersem seçiyim kalbimin yarısı diğeriyle birlikte toprağın altına girecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİLİNMEYEN İZ
Vampireİkimizde yerdeydik. Gözleri gözlerime değdiğinde kalbimde tarifi zor bir acı hissettim. Dudakları hüzünle burkuldu. Tüm bedenim zangır zangır titriyordu. Lucas'ın gözünden damlayan göz yaşı yanağından burnuna süzülerek diğer yanağından yere damladı...