Geri geri gittim. Ben gittikçe karanlık artıyordu. Yutkundum. Mağaranın duvarını yerine yumuşak tüylü bir şeye çarptım. Olduğum yerde kaldım. Solumaları kulağımı gıdıklıyordu. O kadar çok korkuyordum ki dehşete kapılmıştım. Titriyordum.
Daha karşımda bana bakan varlığın ne olduğunu anlayamadan arkamdaki ortaya çıkmıştı. Titreyen elimi yavaşça arkama götürdüm. Arkama dönmek isterken bağırmaya başladım. Tam o sırada bir el ağzımı kapattı.
Bu kimdi? Debelenmeye başladığım sırada başımı göğsüne yasladı.
Ağzımı sıkı sıkı kapatıyordu. Bu koku tanıdık geliyordu. Hafızamı zorladım. James ve Jeniffer'ın beni ormana götürdüğü gün beni kurtaran kurt yani Chris'de aynı böyle kokuyordu.
Tanrım! Bu Chris'ti. İnanamıyordum.
Şaşkınlıkla beraber birçok duygu yaşıyordum. Ama tarif edemeyeceğim kadar mutluydum. Kalbim yerinde durmuyordu. O kadar sevinmiştim ki gülümsedim. Uzun süredir böyle hissetmiyordum. İçim huzur doluydu. Chris yanımdaydı. Artık korkmuyordum.
Ben duygu karmaşası yaşarken o kulağıma eğildi ve fısıldadı.
"Sessiz ol."
Sesi çok kısık çıkmıştı. Dibinde olmama rağmen söylediklerini zor duymuştum.
Tamamen onun sesine odaklandığım esnada Alexandra'nın öfkeli bağırışlarını duydum. Mağaranın gerisinden geliyordu. Muhtemelen doktorun odasında beni arıyor olmalıydılar.
Chris elimden tuttu. Yürümeye başladık. Önce yavaş ilerliyorduk. Çünkü bizi bulmalarından korkuyorduk. Biraz uzaklaşınca koşarak ilerlemeye devam ettik. Gördüğüm iki göz bizi takip ediyordu. İyice hızlandığımızda o da süratini arttırmıştı. Sonunda bize yetişti. Chris'e söylemeliydim.
"Ne olduğunu anlamadığım bir varlık bizi takip ediyor."
Chris geriye döndü. Korumacı bir tavırla beni arkasına aldı.
Yanımızdan gelen su şırıltılarını bastırmaya çalışarak bağırdı. "Dur! Yaklaşma."
Eli elimdeydi. Ama tuhaf giden bir şeyler vardı. Sesi her zamankinden farklıydı.
Tanımlayamadığımız yaratık Chris'i dinlemedi. Üzerimize gelmeye devam ediyordu.
İki adım geriye attım. Ayağım kaydı. Burası boşluktu. Dengemi kaybettim. Chris'le birlikte yuvarlanmaya başladık. Elimi tuttuğu için birlikte düşüyorduk.
Korkuyla bağırıyordum. Yere yaklaştıkça endişem artıyordu. Ben de Chris'in elini daha çok sıkıyordum.Aşağıda sert kayalıkların olması ihtimali çok yüksekti. Ama içimdeki küçük umut kırıntısı su seslerinin buradan akmakta olan bir şelaleden gelebileceğini söylüyordu. Eğer öyleyse yaşamak için ufak bir şansımız vardı.
Yanılmadığı biraz sonra suyun içine battığımızda anladım. Ağırlığımız yüzünden epey derine inmiştik. Nefes alamıyordum. Yüzerek sudan çıktım. Burası düşmeden önce durduğumuz yerden biraz daha aydınlıktı ama yinede görüntü bulanıktı. Etrafıma bakındım. Chris'i göremiyordum.
"Chris neredesin?"
Cevap gelmeyince derin bir nefes alarak suya daldım. Onu hiçbir yerde göremiyordum. Yukarı çıkıp nefes aldıktan sonra tekrar daldım. Ama çabalarım boşunaydı. Onu bulamıyordum. Çaresiz yüzeye çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİLİNMEYEN İZ
Vampireİkimizde yerdeydik. Gözleri gözlerime değdiğinde kalbimde tarifi zor bir acı hissettim. Dudakları hüzünle burkuldu. Tüm bedenim zangır zangır titriyordu. Lucas'ın gözünden damlayan göz yaşı yanağından burnuna süzülerek diğer yanağından yere damladı...