"GÖZYAŞI"

775 107 26
                                    

Bu gözler rüyamda gördüğüm gencin gözleriydi. Çok tuhaf hissediyordum. Şaşkın şaşkın karşımdaki kişiyi izlerken o düştüğü yerden kalktı. Dalgalı siyah saçları dağılmıştı. Saçlarını düzeltip yanıma geldi. Elini bana uzattı. Sanırım beni düştüğüm yerden kaldırmak istiyordu. Bende elimi uzattım. Ellimden tuttu. Ama teni buz gibi soğuktu. O bir vampir olmalıydı.

Beni düştüğüm yerden ayağa kaldırdı. Onunla göz göze geldiğimiz sırada kalbim yerinden çıkacakmış gibi hissediyorum. Gerçekten ergen gibi davrandığımı düşündüm. Çünkü çok yakışıklıydı. Kendime inanamıyorum. Sırf yakışıklı olduğu için bu kadar heyecanlanmam çok saçmaydı. Ama sanki başka bir sebep vardı. Onun daha önce rüyamda görmüştüm. Tanımadığın birisini rüyanda nasıl görebilirsin? diye düşündüm. Ama eğer onu tanıyorsam neden hatırlamıyorum? Aklımdaki sorulara cevap ararken arkamdan duyduğum sesle daldığım derin düşüncelerden uyandım.

Başımı çevirdim. Bu Alexandra'ydı.

"Ethan hadi gidelim." dedi. Demek bu gözlerin sahibinin adı Ethan'dı. Ona teşekkür bile edemeden eli elimden ayrıldı. Kendimi bir tuhaf hissediyordum. Elime baktım ve tekrar Ethan'a baktım. Beni bırakmasını istemiyordum. Sanki uzun süredir onu tanıyormuş ve onu çok özlemiş gibiydim.

Ethan giderken arkasını döndü ve gözlerime baktı. Bende gözlerimi ondan alamıyordum. Beni çok etkilemişti. Dağılan saçlarımı alnımdan çektim. Bu sırada elimden harika bir koku burnuma geldi. Elimi burnuma yaklaştırdım. Gözlerimi istemsizce kapattım. Harika bir kokuydu. Sanki bu koku dünyadan değildi. Üstelik parfüme benzemiyordu. Sanırım bu Ethan'ın kendi kokusuydu. Beni büyülemişti. Üstelik mavi gözleri aklımdan hiç çıkmıyordu.

O esnada birisi omuzlarımdan tutup beni silkeledi. Tanrım! Ben birilerinden kaçtığımı unutmuştum. Ne kadar aptalım! Korkuyla gözlerimi açtım.

"Seni yaramaz. Nerelerdesin? Yarım saattir seni arıyorum." derin bir iç çektim. Tanrıya şükürler olsun bu Lucas'tı. Ama peşimden koşan insanlar nereye kaybolmuştu anlayamadan Lucas tekrar konuşmaya başladı.

"Hadi büyük salonda toplanıyoruz Rose."

Hiç beklemeden heyecanla "Yani bende gelebilir miyim?" diye sordum.

Lucas beni kolumdan çekiştirerek "Evet Rose. Senin toplantıya katılabilmen için izin aldım. Çabuk gidelim. Yoksa geç kalacağız." dedi.

Toplantı salonuna gelmiştik. İçeri girdiğimizde Lucas elimi tuttu. Parmaklarını parmaklarıma doladı. Burası o kadar büyük bir salondu ki gözlerimle odayı taramam epey bir vakit almıştı. Her yer eski tarz eşyalarla düzenlenmişti. Burası bin yedi yüzlü yıllarda soyluların yaşadığı yerlere benziyordu. Döşemeler maundandı. Perdelerin kumaşı kadifeydi. Her şey oldukça ihtişamlı görünüyordu.

Büyük salonun tam ortasında upuzun oval bir masa vardı. Salonda tahminimce yüz kişi vardı. Hepsi de maskeliydi. Herkes masanın etrafında toplanmıştı. Ama kimse oturmuyordu. Sanki birini bekliyorlardı. Şaşkın gözlerle etrafıma bakmaya devam ederken Lucas elimi çekti.

Beni masanın baş köşesine getirdi. Sandalyemi çekti. Oturdum. O da hemen yanımdaki sandalyeye oturmuştu. Ben oturunca herkes yerine geçti. Hiçbir şey anlamıyordum. Bana saygı mı gösteriyorlardı? Eğer öyleyse bu çok tuhaf olurdu. Çünkü ben kıdemli bir büyücü bile değildim. Anlam veremeyerek sessizce etrafımı incelemeye başladım.

Hemen karşımda uzun sarı saçlı bir adam oturuyordu. Boynundaki haçın altında ismi yazıyordu. "James"...

James kendine baktığımı fark edince hemen kafasını yere eğdi. Gözlerini benden kaçırıyordu. Rahatsız olduğunu düşünerek yönümü diğer tarafa döndüm.

BİLİNMEYEN İZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin